El Salvador Hapisaneleri Ülkemize Gelir Mi?
Son dönemlerde sosyal medyada en çok tartışılan konulardan biri “El Salvador modeli” oldu.
Başkan Nayib Bukele’nin suçla mücadelede başvurduğu sert yöntemler, bir yandan suç oranlarını dramatik şekilde düşürürken diğer yandan dünyada “insan hakları ihlali” tartışmalarını alevlendirdi.
Peki bu model Türkiye’de uygulanabilir mi? Hukuken mümkün mü? Gelin adım adım inceleyelim.
El Salvador’da Ne Oldu? “Devlet Suçludan Korkmaz” Dönemi
El Salvador, yıllarca MS-13 ve Barrio 18 gibi çetelerin hâkimiyetinde bir ülkeydi.
Cinayet, gasp, uyuşturucu, fidye olayları gündelik hayatın bir parçası haline gelmişti.
2022 yılında Başkan Bukele olağanüstü hal ilan etti ve “devlet suçludan korkmaz” sloganıyla kapsamlı bir güvenlik operasyonu başlattı.
- On binlerce kişi gözaltına alındı,
- Yeni “mega hapishaneler” inşa edildi,
- Çete üyeleri olduğu düşünülen kişiler aylarca yargılanmadan tutuldu.
Sonuç?
Ülkede suç oranı resmi verilere göre %90 azaldı. Halk geceleri sokakta rahat yürüyebiliyor.
Fakat bu tablo, beraberinde ciddi bir tartışmayı getirdi: “Güvenlik mi, hukuk mu?”
Türkiye’de El Salvador Modeli Hukuken Mümkün mü?
Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi birçok uluslararası metne taraftır.
Bu sözleşmeler, kişilerin özgürlüklerinin sadece kanunla ve meşru gerekçeyle kısıtlanabileceğini açıkça düzenler.
1. Keyfi Tutuklama Mümkün Değil
Türkiye’de hiç kimse:
- Suç şüphesi olmadan,
- Hakim kararı olmaksızın,
- Avukata erişim hakkı kısıtlanarak
gözaltına alınamaz veya cezaevinde tutulamaz.
Bu, Anayasa m.19 ve AİHS m.5 ile güvence altına alınmış temel bir insan hakkıdır.
2. Savunma Hakkı Dokunulmazdır
Her bireyin, suç isnadına karşı kendini savunma ve avukatıyla görüşme hakkı vardır.
Bu hakkın sınırlanması, hem adil yargılanma hakkı hem de hukuk devleti ilkesi açısından ciddi ihlaller doğurur.
3. Türkiye’nin AİHM Kararlarına Bağlılığı
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymakla yükümlüdür.
Dolayısıyla, El Salvador’daki gibi “toplu gözaltı”, “yargısız tutma” veya “avukat görüşü yasağı” uygulamaları Türkiye’de AİHM ihlali sayılır ve devlet ciddi tazminatlara mahkûm olur.
Güvenlik ile Özgürlük Arasındaki İnce Çizgi
El Salvador örneği, şunu gösterdi: Suç oranı sadece kanunla değil, iradeyle de düşer.
Ancak hukukta “amaç aracı meşrulaştırmaz.”
Bir ülkede düzen sağlanırken, adaletin temeli olan masumiyet karinesi zedelenirse, o düzen uzun ömürlü olmaz.
El Salvador halkı bugün güven hissediyor olabilir.
Fakat bu güvenin dayandığı zemin, yargısız infaz iddiaları, savunma hakkı kısıtlamaları ve yargı denetimi eksikliğiyle kırılgan bir haldedir.
Bir devletin gücü, ne kadar sert davrandığıyla değil, ne kadar adil kaldığıyla ölçülür.
Türkiye İçin Doğru Yol: “Sıkı Hukuk, Keyfi Güç Değil”
Türkiye’de suç oranlarının düşmesi, hukuk devleti ilkesinden sapmadan da mümkündür.
Asıl ihtiyaç;
- Etkin denetim,
- Bağımsız yargı,
- Hızlı yargılama,
- Suçla mücadelede teknolojik altyapı
ve rehabilitasyon odaklı infaz sistemidir.
Yani çözüm, El Salvador’un sertliğini taklit etmekte değil; hukukun ağırlığını hissettirmekte yatıyor.
Peki Sizce Ne Daha Değerli?
Masum birinin yaşam hakkı mı,
yoksa suçluların insan hakkı mı?
Toplum, güvenliğin sınırında hukukla çatışmadan yürüyebilir mi?
Yoksa bazen düzeni sağlamak için özgürlüklerden mi vazgeçmek gerekir?
Bu soruların cevabı basit değil.
Ancak bir hukukçu olarak şunu net söyleyebilirim:
Bir ülke suçtan temizlenebilir, ama adaletsizlikten asla iyileşemez.
















