Bildiğini zaten biliyorsun. Bildiğin şeyi araştırmanın bir faydası yoktur. Önemli olan bilinmezi araştırmaktadır. Ancak bilinmezde de neyi araştıracağını bilmediğin için aslında bir araştırma olmaz. Neyi bilmediğini bilmek gerekir. Menon paradoksundan anlaşılan budur.
Sokrates, bilginin kaynadığını dine ve ruhun ölümsüzlüğüne bağlar. Dine uygun yaşayan ruh asla ölmez ve yeniden dirildiğinden biriktirdiği hayatlarında her şeyi öğrenmiş geriye öğrenecek bir şey kalmamıştır. Öğrenecek bir şey kalmayınca, artık sadece insan öğrendiklerini anımsar hale gelir ve bunu öğrenmek olarak isimlendirir. Eski bilgiler sorularla canlanarak geri gelir. Bilgiler ruh ile zamanda taşınarak aktarılmıştır. Platon’un menon paradoksuna dair çözüm önerisi hatırlama teorisidir.
Sokrates önerisinde dine uygun yaşayan ruhların ölümsüz olduğu veya Persephon’a kefaretlerini ödeyen ruhların güneşe yükselip bilge ruhlar statüsüne erişerek lekesiz kahramanlar olacaklarından bahsetmişse de dine uygun yaşamayan ve kefaretlerini ödemeyen ruhların nasıl bu engin bilgiye ulaşacaklarını sorgulamamıştır. Sokrates sorduğu soruların cevaplarını da sorunun içinde servis etmiştir. Sokrates bir yere kadar yönlendirme yapmış olmakla birlikte, yaptığı yönlendirme kölenin bu bilgileri hatırladığı şeklinde yorumlanamaz. Sokrates köleye sorduğu soruda bir kare çizmek yerine, yere çakılmış bir kazığa bağlı eşeği, kazığın etrafından 12 tur döndürse ve kazığa dolanarak kısalan ip de hesaplanarak dairenin alanını sorsaydı, yapacağı tüm yönlendirmeler semeresiz kalırdı.
İnsan bilmediğini fark ettiği zaman araştırmaktan zevk duyar. Önemli olan insanın neyi bilmediğini bilmesidir. Cahiller her şeyi bildiğini iddia ederken, bilgiye ulaşan insan kendi cahilliğini fark ettiğinde daha derin bilginin peşine düşer. Bilgi doğuştan kazanılmış şekilde cebimizde olmamakla birlikte, özverili bir çalışmayla ceplermizi doldurabiliriz. Ancak, çıplak doğarak çıktığımız bu yolda bilgilin zaten cebimizde olduğunu elimizi atıp sadece bunları anımsadığımızı kabul edemiyorum.