Platon ve Ariston’un Adalet Anlayışı: Bir Felsefi İnceleme
Adalet, sadece hukuk alanıyla sınırlı olmayıp, ahlaki değerler, toplumsal düzen ve bireysel haklar gibi çeşitli yönleriyle felsefenin önemli bir konusudur. Tarih boyunca felsefeciler, adaletin doğası ve nasıl elde edileceği üzerine çok sayıda teori geliştirmişlerdir. İki önemli filozof, Platon ve Ariston, bu konuda oldukça ilginç ve etkileyici düşüncelere sahip olmuşlardır.
Platon’un Adalet Anlayışı
Antik Yunan filozofu Platon’a göre adalet, bireyin ruhundaki üç temel unsuru dengede tutma sanatıdır. Bu unsurlar akıl (yönetici kısım), cesaret (koruyucu kısım) ve arzu (iştiha kısmı) olarak belirlenmiştir. Platon’a göre her birinin kendi işini yapması ve birbirine karışmaması, adaletin temelini oluşturur. Bireyin ruhunda bu unsurların dengede olması, kişinin adaletli olması anlamına gelir.
Platon ayrıca ideal bir toplumun adaletini de betimler. Toplumu, bireyin ruhuna benzer şekilde üç sınıfa ayırır: yöneticiler (akıl), askerler (cesaret) ve çiftçiler/üreticiler (arzu). Her sınıfın kendi görevini yerine getirdiği ve birbirine müdahale etmediği bir toplum, Platon’a göre adaletli bir toplumdur.
Platon’un bu adalet anlayışı birçok örnekle açıklanabilir. Örneğin, bir doktorun kendi alanında uzman olduğu ve hastalarını tedavi ettiği durumlarla, bir öğretmenin öğrencilerini eğittiği durumlar aynı prensibe uyar. Her iki durumda da, herkes kendi görevini yerine getirir ve başkalarının işine karışmaz. Bu, Platon’un adalet anlayışına uygundur.
Aristo’nun Adalet Anlayışı
Aristo, adaleti “eşitlik” temelinde değerlendirir. Ancak, bu eşitlik türü tam bir denklik anlamına gelmez; daha çok her bireyin hak ettiğini alması olarak anlaşılmalıdır. Aristo’nun adalet anlayışına göre, eşitlik kavramı, herkesin aynı şekilde muamele görmesi değil, bireylerin kendi durumları ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde muamele görmesi anlamına gelir. Bu nedenle, Aristo’nun adalet kavramı genellikle “hak ettiği gibi muamele görmek” olarak ifade edilir.
Aristo’nun adalet anlayışının örnekleri çeşitli şekillerde bulunabilir. Örneğin, bir öğrenci sınavda iyi bir not almak için çok çalışırsa, Aristo’nun adalet anlayışına göre bu öğrencinin iyi bir not alması gerekir. Başka bir örnekte, bir işçi hafta sonu fazla mesai yaparsa, bu ekstra çalışma için fazladan ücret almalıdır. Her iki durumda da, bireylerin çabalarının karşılığını alması, Aristo’nun adalet anlayışına uygundur.
Sonuç
Platon ve Aristo’nun adalet anlayışları, hala felsefi ve etik tartışmalarda büyük bir önem taşımaktadır. Her iki filozof da, adaletin bireysel ve toplumsal boyutlarını anlamamızı sağlayacak özgün ve derinlemesine teoriler sunmuşlardır. Onların adalet kavramlarına bakarak, hem kendi hayatımızı daha adil bir şekilde düzenlemek hem de toplumsal adaleti sağlamak için önemli fikirler edinebiliriz. Bu iki büyük düşünürün adalet anlayışlarının, adaletin doğası ve nasıl uygulanabileceği üzerine düşünmemize yardımcı olduğunu söyleyebiliriz.
Türk Hukuk Sistemi Aristo Adalet Anlayışına Yatkındır
Türk Hukuk Sistemi genel olarak karma bir yapıya sahiptir ve çeşitli hukuk sistemlerinden etkilenmiştir. Ancak, adalet anlayışı konusunda daha çok Aristo’nun “hak edenin hakkını alması” prensibi öne çıkar.
Öncelikle, Türk Ceza Kanunu’nun “suç ve ceza adaleti” ilkesi, Aristo’nun adalet anlayışına paraleldir. Bu ilke, suçu işleyen kişinin, işlediği suçun ağırlığına göre bir ceza alması gerektiğini ifade eder. Örneğin, hırsızlık suçu işleyen bir kişi, bu suçun ağırlığına uygun bir ceza alırken, daha ağır bir suç olan cinayet suçu işleyen bir kişi daha ağır bir ceza alır. Bu, Aristo’nun adalet anlayışına göre, herkesin hak ettiğini alması prensibine uygundur.
Aynı şekilde, Türk Borçlar Kanunu’ndaki “hizmetin karşılığı” ilkesi de Aristo’nun adalet anlayışına paralel bir yaklaşım sergiler. Bir işçi, çalıştığı saat ve yaptığı iş miktarına göre ücret alır. Eğer işçi fazladan çalışırsa, fazla mesai ücreti alır. Yani, her birey, emeğinin karşılığını alır. Bu da, Aristo’nun adalet anlayışının bir örneğidir.
Ancak, Platon’un adalet anlayışının da Türk Hukuku’nda bazı izlerini görebiliriz. Örneğin, Anayasa’da belirtilen devletin üç organı (yürütme, yasama ve yargı) arasında ayrı yetkilerin bulunması ve her bir organın kendi görevini yapması, Platon’un herkesin kendi işini yapması gerektiği ilkesine benzer. Bu da Platon’un adalet anlayışına işaret eder.
Sonuç olarak, Türk Hukuk Sistemi’nin adalet anlayışı, genellikle Aristo’nun adalet anlayışına daha yatkın olsa da, Platon’un adalet anlayışının da bazı öğelerini içerir. Her iki anlayışın da, hukukun uygulanması ve adaletin sağlanması konusunda önemli birer referans olduğunu söyleyebiliriz.