Marka hakkının ihlali davaları
Markanın ne olduğu ve ne işe yaradığı konusu günümüz şartlarında herkes tarafından bilinmektedir. Yazımızın konusu markanın taklit edilmesi ve benzerinin yapılmasında yargıya başvurmadan önce bilinmesi gerekenleri açıklamaktır.
Öncelikle markanın tanınmış olup olmadığı önem arz etmektedir. Tanınmış marka hangi sektörde kullanılırsa kullanılsın tüketici nezdinde güven algısı yaratacağından tanınmış markanın koruma kapsamı daha güçlüdür. Örneğin, Pınar markası gıda sektöründe tanınmış bir marka olup, bu marka elektrikli mutfak aletleri üretmeye başlarsa tüketiciler güvenle bu ürün çeşidine de yönelecektir. Güven algısını kullanarak haksız kazanç elde etmek isteyen kişilerin engellenmesi, Pınar markasının tüm sektörlerde tanınmış marka olarak korunmasıyla mümkün olur.
Tanınmış marka olmayan markaların koruması ise daha kısıtlı olup, üretildikleri mal ve hizmete sektörü ile benzer sektörlerde koruma sağlamaktadır. Özhacıoğulları isimli bir peynir markası olduğunu varsayarsak, bu markanın başka kişiler tarafından hacıoğulları ismiyle baklava üretiminde kullanılması koruma sağlamayacak veya az bir koruma sağlayacaktır. Marka hakkının ihlalinden doğan davalarda, her ihlal iddiası kendine has olup, bilirkişi tarafından değerlendirilerek bir sonuca varılacaktır. Marka hakkının ihalali davalarında net bir kural sunulamamaktadır.
Markanın izinsiz kullanımı tescilsiz marka yönünden haksız rekabet, tescilli marka yönünden ise marka hakkına tecavüz sayılır. Haksız rekabet hükümleri Türk Ticaret Kanunu’nda marka hakkına tecavüz 6769 Saylı Sinai Mülkiyet Kanunu’nda düzenlendiğinden uygulanacak hükümler bakımından markanın tescilli olup olmaması önem taşır.
İltibas ve iktibas kavramları da marka hakkının ihlalinde karşımıza çıkar.
İltibas markaların aynı veya benzerinin kullanılarak karışıklık yaratılmasıdır. Adidas markasının Abibas olarak taklit edilmesi buna örnektir.
İktibas ise bir markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılmasıdır. Pazarda satılan Nike markalı anca orijinal markanın on katı ucuz ürünler buna örnektir.
Ortalama bir tüketici tarafından karıştırılma ihtimali ihal için yeterli görülmüş, fiilen karıştırlması aranmamıştır. Yani ihlale ilişkin davaların açılması illa markanın tüketiciler tarafından karıştırılmasını beklemeye gerek yoktur.
Gerçek hak sahipliği kavramı nedir?
Bir markayı daha önce kullanımı bulunmazken seçerek tescil eden kişi bakımından tescil işlemi kurucu etki sağlamaktadır. Üçüncü bir kişi marka hakkı üzerinde üstün ve öncelikli hakkı olduğunu iddia edip kanıtlarsa tescilin kurucu etkisi son bulacaktır.
Markanın uzun yıllardır tescil edilmeden fiilen kullanılması sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Markanın tescilsiz olmasından faydalanarak başka kimselerin halihazırda kullanılagelen markayı kendi adlarına tescil etmeleri mümkündür. Bu durumda gerçek hak sahipliği kavramı gereği, fiilen markayı yaratan ve uzun zamandır kullanan kişiye öncelik tanınır, tescil etmemiş dahi olsa markanın sahibi kabul edilir böylece haksız tescil eden kişinin markayı kullanımının önüne geçilir. Yargıtay 2014 tarihli bir kararında doktrine atıf yaparak bu yönde karar vermiştir.
‘Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. (556 sayılı KHK 8/III.mad.).(Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç.Dr.Sami KARAHAN. Sayfa.110.vd.)’ Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2013/13243 K. 2014/3679 T. 27.02.2014
Coğrafi işaretlerin marka olarak alınması
Coğrafi işaretler, yer isimleri tek başına marka olarak alınamaz. Örneğin, Bozcaada marka olarak tescil edilemez ancak yanına ek alarak tescili mümkündür. Öz Bozcaada Şarapları gibi ek alarak kullanılabilir.
“.. tek başına ayırt ediciliği bulunmayan sözcüklerin yanına ayırt edici nitelikteki sözcüklerin eklenmesi ve genelde ya isim tamamlaması veya sıfat tamlaması şeklinde ortaya çıkan ve yeni bir anlam ifade eden sözcükler grubunun marka olarak tescil edilmesinin yasanın düzenlenme amacına daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır … tek başına marka olarak tescili bulunmayan İstanbul, Ankara gibi yer isimlerinin, “İstanbul Şarabı”, “Ankara Pazarları”, “Restaurant İstanbul” gibi bir başka sözcüğün ilavesiyle meydana gelen sözcükler grubunun marka olarak tescil edilebileceği kabul edilmiştir” Dairemizin bu kararında da açıklandığı üzere tanımlayıcı ibarelerin, ilave sözcüklerle birlikte marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Buna göre, coğrafi yer adlarının 556 sayılı KHK 7/1-c bendi veya 555 sayılı Cografi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK hükümleri anlamında coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave ekler yapılması suretiyle marka olarak tescili mümkündür. Bu durumda, marka koruması markanın asli ve tali unsurlarıyla bir bütün olarak sağlanıp asli unsuru oluşturan coğrafi yer adı konusunda marka sahibine inhisari hak sağlamaz. Başvurunun kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesi mümkündür.’ YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/351 Karar No: 2019/4740 Karar Tarihi: 24.06.2019
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı.
Sinai Mülkiyet Kanunu 25.maddesine göre;
‘(6) Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği
hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili
kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.’
Tescilli markasının başkası tarafından kullanıldığını bilen, bilmesi gereken kişi 5 yıl boyunca bu duruma sessiz kalmış ise artık hükümsüz olduğunu ileri süremeyecektir.
EMSAL KARARLAR:
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/13243
K. 2014/3679
T. 27.02.2014
Taraflar arasında görülen davada Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen
25/04/2013 tarih ve 2011/224-2013/248 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi
davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde
verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sibel Demir
Saldırım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki
dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten
sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının “MANAV PRESTİJ” ibareli markayı
tescil ettirmek için marka tescil müracaatında bulunduğunu, müvekkili şirketin
itiraz ettiğini, davalının yem emtiasında tescilinin iptal edildiğini, iptal
talebine karşı davalı tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini,
davalının “MANAV PRSTJ” ibareli markayı kullanmaya başladığını,
davacının “PRESTİJ” unsurlu markasına benzer olduğunu, müvekkilinin
“PRESTİJ” unsurlu markaların hayvan yemi tüketicileri nezdinde
tanınan ve tercih edilen marka olduğunu, davalının kullandığı marka ile
davacının markasının karıştırılabilecek kadar benzer olduğunu, davalının kötü
niyetli olduğunu, haksız kazanç sağlamaya çalıştığını, davacının markasının
tanınmış marka olduğunu, davalının davaya konu markaları taşıyan ürünleri
satışı nedeniyle davacının satışlarında düşme olduğunu, kalitesiz ürünlerle
davacının imajının zedelendiğini belirterek, müvekkili firmanın 31. sınıfa
giren emtialarda tescilli markalı kod numaralı “PRESTİJ” ibareli
markalara davalının vaki tecavüz teşkil eden eylemlerinin önlenmesine, davaya
konu olan markaların benzerlerini taşıyan ve davalılar tarafından dağıtılan
taklit ürünlerin toplatılmasına, davacının markalarına vaki tecavüz nedeniyle
50.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, “Prestij” kelimesinin tek başına kullanılmadığından
karıştırılma durumunun olamayacağını, “Prestij” kelimesinin tek
başına bir anlam ifade etmediğini, firma ismi ile birlikte kullanıldığını,
davalı şirketin 1998 yılından beri “Prestij” ibaresini kullandığını,
talep edilen maddi ve manevi tazminat taleplerinin dayanağının bulunmadığını,
ayrıca fahiş olduğunu, farazi bir zarardan bahsettiğini, bu iddiasını destekler
hiç bir somut delilinin bulunmadığını, davacının satışlarındaki düşüşün davalı
şirketten kaynaklandığına ilişkin dosyada delil bulunmadığını, davacının tüzel
kişilik olduğunu ve manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını savunarak,
davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilirkişi
raporlarına göre, davalı şirketin ürettiği ve satışa arz ettiği ürünler üzerine
davacı adına tescilli bulunan markanın benzerini ambalaj+şekil markası olarak
kullanarak 556 sayılı KHK’nın 9/1-b maddesinde belirtilen “tescilli bir
marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve
hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk
üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil
karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılmasının
yasaklanabileceği” hükmüne aykırı hareket ederek, davacı yanın markadan
kaynaklanan haklarına tecavüz ettiği anlaşılmakla davacı yanın markaya tecavüz
iddiası ile davalının basiretli tacir gibi hareket edilmemesi sebebiyle TMK’nın
2. maddesindeki dürüstlük kuralına uymadığından TTK.’nın 56. ve 57/5. maddesi
gereğince de haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabul
kısmen reddine, davalının kullandığı ”manav prestij, manav prstj” ile
davacının 31. sınıfa giren emtialarda tescilli “prestij” ibareli
markalarına vakii tecavüzünün tespitine ve önlenmesine, davacının davaya konu
olan markalarının benzerlerini taşıyan davalı tarafından dağıtılan taklit ürünlerinin
toplatılmasına, davacı için 48.165,56 TL maddi tazminatın ve 20.000,00 TL
manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin
talebin reddine, karar kesinleştiğinde hüküm özetinin tirajı yüksek gazetede
bir kez ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının markalarına tecavüz edildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi
tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın
kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı uyuşmazlık konusu ibareyi 1998
yılından itibaren markasal olarak kullandığını savunmuş ve bu hususta
faturalara dayanmıştır. Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup
kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği
olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer
almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş
ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka
hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti
olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan
men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik
hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez.
(556 sayılı KHK 8/III.mad.).(Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç.Dr.Sami
KARAHAN. Sayfa.110.vd.)Bu durumda davalının eskiye dayalı kullanım ve uzun
süreli sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmasının yukarıda belirtilen
ilkeler çerçevesinde tartışılarak hasıl olacak sonuç çerçevesinde karar
verilmesi gerekirken, mahkemece tescilli marka hakkının varlığından bahisle
davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle
bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulüyle, hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz
peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.02.2014 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/351 Karar No: 2019/4740 Karar Tarihi: 24.06.2019
YARGITAY KARARI
YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ:FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14/07/2015 gün ve 2014/351 – 2015/239 sayılı kararı onayan Daire’nin 13/09/2017 gün ve 2016/1615 – 2017/4308 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin, “DATÇA ŞARAPLARI” ibaresinin 29, 31, 33, 35, 43 ve 44. sınıflarda yer alan emtialar bakımından tescili için davalı TPMK’ya başvurduğunu, 2012/76665 kod numarası verilen başvurunun 556 sayılı KHK’nın 7/1-a-c madde ve bendi uyarınca reddedildiğini, oysa, tescili istenen işaretin karakteristik bir şekilde dizayn edilmiş iki kelime ve yine karakteristik bir şekilde oluşturulmuş üzüm salkımı logosundan meydana geldiğini, 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi anlamında soyut ayırt ediciliğinin bulunduğunu, tasviri işaretlerden olmadığını, coğrafi kaynak belirtmediğini, aynı KHK’nın 7/1-c maddesi kapsamında reddi gerektirecek bir durumun bulunmadığını, DATÇA ilçesi ile şarap ürünleri ve tescil kapsamındaki sair emtiaların bağlantılı olduğunu gösterir hiçbir delil bulunmadığını, başvuru kapsamındaki sair emtialar yönünden de DATÇA ibaresinin doğrudan vasıf ya da coğrafi kaynak göstermediğini ileri sürerek TPMK YİDK kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır.
Davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Dava, Marka başvurusunun 556 sayılı Marka KHK’nın 7/1-a,-c maddesi uyarınca reddine dair TPMK YİDK kararının iptali istemine ilişkindir. Dairemizin 26.11.1999 tarih 5790/9590 sayılı kararında “.. tek başına ayırt ediciliği bulunmayan sözcüklerin yanına ayırt edici nitelikteki sözcüklerin eklenmesi ve genelde ya isim tamamlaması veya sıfat tamlaması şeklinde ortaya çıkan ve yeni bir anlam ifade eden sözcükler grubunun marka olarak tescil edilmesinin yasanın düzenlenme amacına daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır … tek başına marka olarak tescili bulunmayan İstanbul, Ankara gibi yer isimlerinin, “İstanbul Şarabı”, “Ankara Pazarları”, “Restaurant İstanbul” gibi bir başka sözcüğün ilavesiyle meydana gelen sözcükler grubunun marka olarak tescil edilebileceği kabul edilmiştir” Dairemizin bu kararında da açıklandığı üzere tanımlayıcı ibarelerin, ilave sözcüklerle birlikte marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Buna göre, coğrafi yer adlarının 556 sayılı KHK 7/1-c bendi veya 555 sayılı Cografi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK hükümleri anlamında coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave ekler yapılması suretiyle marka olarak tescili mümkündür. Bu durumda, marka koruması markanın asli ve tali unsurlarıyla bir bütün olarak sağlanıp asli unsuru oluşturan coğrafi yer adı konusunda marka sahibine inhisari hak sağlamaz. Başvurunun kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesi mümkündür.
Somut olayda, “DATÇA” ilçesinin şarap emtiası yönünden maruf ve meşhur bir bölge olmadığı dosyaya yansıyan deliller ve bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Antik dönemde bölgede şarapçılık faaliyetinde bulunulması ya da bölgenin ileride şarap üretimi için potansiyele sahip olması markanın, başvuru tarihi itibariyle tesciline engel bir durum olarak kabul edilemez. Bu anlamda yer itibariyle tanımlayıcılığın güncel olması gerekir. Bu durumda, davanın bağcılık ve şarap emtiası yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/1-c bendi uyarınca reddedilmesi yerinde görülmemiştir.
2- Ayrıca, mahkemece, bağcılık ve şarap emtiası dışında kalan mal ve hizmetler yönünden de başvuruya konu işaretin yanıltıcılık gerekçesiyle ve 556 sayılı KHK’nın 7/1-f bendi uyarınca davanın reddine karar verilmişse de, anılan bentte mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markaların tescil edilemeyeceği düzenlenmiş olup, somut başvuruda yer alan “DATÇA ŞARAPLARI+ŞEKİL” ibareli işaretin, kapsamındaki bağcılık ve şarap emtiası dışında kalan mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak bir işaret olarak kabulü de mümkün olmadığı ve bu nedenlerle davaya konu başvurunun reddine ilişkin YİDK kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin bu yönlerden kabulü ile Dairemizin 13.09.2017 tarihli, 2016/1615 Esas- 2017/4308 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 13.09.2017 tarihli, 2016/1615 Esas- 2017/4308 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 24/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
Esas: 2018/ 5811
Karar: 2019 / 6496
Karar Tarihi: 21.10.2019
YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 01/11/2017 tarih ve 2016/278 E- 2017/420 K. sayılı kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 25/10/2018 tarih ve 2018/401 E- 2018/1091 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 2008/48889 numaralı “MOTEL İDATUR” ibareli markanın sahibi olduğunu, davalının 2014/106654 numaralı “İDANATURA” ibareli markanın tescili için başvuruda bulunduğunu, başvuruya müvekkili tarafından yapılan itirazın Markalar Dairesince kabul edildiğini, ancak davalı … tarafından yapılan itiraz üzerine, bu defa davalı TPMK YİDK’nın 2016-M-4303 sayılı kararı ile bütünüyle kabul edildiğini ve başvurunun tüm mal ve hizmetlerde tesciline karar verildiğini, oysa taraf markalarının benzer bulunduğunu, taraf markalarının ayırt edici unsurun “İDA” ibaresi olduğunu, bu ibarenin mitolojik bir coğrafi tasvir anlamına geldiğini, taraf markalarında yer alan “Tur”, “Motel” ve “Natura” ibarelerinin tanımlayıcı nitelikte ve herkes tarafından kullanılabilen kelimeler olduğunu, davalının dava konusu marka tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ileri sürerek, davalı TPMK YİDK’nın anılan kararının iptalini, tescil edilmiş olması halinde diğer davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, taraf markalarının görsel, işitsel, biçimsel benzerlikler içermediğini, tüketiciler nezdinde iltibasa yol açmayacağını, emsal yargı kararlarının da bu yönde olduğunu savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 43. sınıftaki emtialar yönünden davalının “İDANATURA” ibareli marka başvurusuyla davacı firmanın “MOTEL İDATUR” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, davacının markalarının asli unsurunun “İDA”, davalının da “İDANA” şeklinde ön plana çıktığı, bu ibareler arasında benzerlik oluştuğu, HMK’nın 282. maddesinde belirtilen “hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” hükmünden hareketle ve yukarıdaki gerekçelerle bilirkişi raporuna itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı TPMK YİDK’nın 2016-M-4303 sayılı kararının iptaline, diğer davalının 2014/106654 sayılı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalılar vekillerince ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava konusu “İDANATURA” ibareli marka tescil başvurusunda, “İDANATURA” ibaresinin tamamının, bir bütün olarak markanın asıl unsurunu oluşturduğu, davacıya ait “MOTEL İDATUR” ibareli markaların asıl unsurunun ise “İDA” ibaresi olduğu, taraf markalarında yer alan diğer ibare, şekil ve renklerin, ortalama tüketici nezdinde, sunulan hizmete işaret edeceği ve markasal unsurlar olarak algılanmayacağı, bu nedenle taraf markalarının asıl unsurları itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında benzer bulunmadığı, bir an için başvuruya konu markanın asıl unsurunun da “İDA” ibaresinden oluştuğu kabul edilse dahi, “İDA” kelimesinin Kazdağları’nın diğer bir adı olduğu, Edremit Körfezi’nin kuzeyinde, Çanakkale ve Balıkesir İlleri arasında yer alan bölgedeki dağın “İDA” olarak da bilindiği, Kazdağı/Îda Dağı’nın turistik önemi haiz bulunduğu ve tek kişinin tekeline bırakılamayacak, herkesin kullanımına açık isimlerden olduğu, bu bağlamda eklenecek diğer kelime ve/veya şekil unsurları ile birlikte Kazdağı/Îda Dağı adının kullanılabileceği, dolayısıyla davalının “İDA” ibaresine eklediği diğer unsurlarla yarattığı “İDANATURA” markasının, davacının “MOTEL İDATUR” markası karşısında yeterli ayırt edici unsurları haiz olduğu, başvuru konusu “İDANATURA” ibareli marka ile davacıya ait “MOTEL İDATUR” ibareli markalar arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 21/10/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.