Vasiyetin iptali davası ? Nasıl vasiyeti iptal ettiririz ? Vasiyetin iptali yolları ? Vasiyetin iptalinde bilinmesi gerekenler nelerdir?
Kural olarak vasiyetname, mahkeme tarafından iptal edilmediği sürece geçerlidir. Vasiyetnamede, diğer mirasçılarının paylarının zedelenmiş olması, dağıtımın eşitliğe aykırı olması hatta tüm malların başka bir kişiye bırakılması durumunda dahi vasiyet geçerli olacaktır.
Kural olarak vasiyetnamede mirasbırakanın iradesine üstünlük tanınır(Favor Testamenti).Kesin hükümsüzlük sebepleri, şekle aykırılık, ehliyetsizlik, irade fesadı gibi ağır hukuka aykırı sakatlıklar olsa dahi kendiliğinden vasiyetname iptal olmaz. İptal kararı verilene kadar vasiyetname geçerliliğini korur. Ancak mahkemece verilecek iptal kararı ile vasiyetname geçerliliğini yitirir. (Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptal Davaları, Aydın TEKDOĞAN 3.baskı s.295)
Ölüme bağlı tasarrufun iptal edilebilmesi için, mahkemede incelenecek bir iptal davasında iptal sebepleri ortaya konulmalı ve karara bağlanmalıdır. Mahkeme iptal davasını görürken, vasiyetnamede taraf iradelerini yorumlar. Burada kural, hakimin vasiyetçinin arzusu, iradesi yönünde vasiyetçi lehine yorum yapılması, vasiyetçinin iradesine üstünlük tanınmasıdır.
‘Ölüme bağlı tasarruflar mahiyetleri icabı, bunları yapanın, ölümünden sonra hüküm doğuran hukuki işlemlerdir. Bunun sonucu olarakta, muris hayatta olmadığı için amacı ve hükümleri ancak yorum ile belirlenebilir.
Kural olarak, murisin ölüme bağlı tasarruflarını iptal etmekten veya hükümsüz saymaktan çok, bunları muhafaza etmek, vasiyetçinin iradesine ve isteğine daha uygun düşer.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 13211 Karar: 2013 / 17415 Karar Tarihi: 09.12.2013
İptal kararı ile birlikte vasiyetname geçmişe etkili olacak şekilde, mirasın açıldığı günden itibaren geçersiz olur. Ölüme bağlı tasarruf yani vasiyet, hiç yapılmamış sayılır. Vasiyetin iptali kararı, yenilik doğurucu bir hükümdür.
Ölüme bağlı tasarruflar kanunda belirtilen sıkı şekil şartlarına tabidir. Şekil şartlarını, kurucu unsurları ve geçerlilik şartlarını sağlamayan vasiyetnameler yok hükmündedir. Yok hükmünde olan ölüme bağlı tasarruf hiç doğmamış sayılır ve kesin hükümsüzdür.
Vasiyetnamenin iptali sebepleri nelerdir?
Vasiyetin iptali sebepleri TMK 557.maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.
Yukarıda sebeplerin bulunması tek başına yeterli değildir. Süresi içerisinde iptal davası açılmalıdır.
Vasiyetnamenin iptali davası açmadan önce dikkat edilecekler;
- Mirasın açılmış olması,
- Mirasın açılması süreci yetkili sulh hukuk mahkemesince yerine getirilmeli,
- Vasiyetnamenin taraflara tebliğ edilmiş olması,
Uygulamada sulh hukuk mahkemelerinden bazıları vasiyeti tebliğ etmemekte, sadece çağrı kağıdı göndermektedir. Vasiyetname sureti onaylı şekilde tebliğ edilmeli, mirasçıların açıkça okumasına olanak tanınmalıdır. Mahkemenin duruşmada taraflara sadece sözlü olarak okuması, yazılı suret vermemesi hak kaybına yol açar. Vatandaş vasiyetin içeriğini kavrayacak hukuki donanıma sahip olmayacaktır.
‘TMK’nun 595.maddesi gereğince; mirasbırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamenin geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hakimine teslimi zorunlu olup, vasiyetname teslimden başlayarak bir ay içinde açılır ve ilgililere okunur. Vasiyetnamenin iptali davasında öncelikle dava konusu vasiyetnamenin açılıp açılmadığı araştırılarak vasiyetnamenin açılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihli şerhini içerir onaylı sureti getirtilerek, dosya içine konulması gerekir.
Somut olayda; muris Zahide Durmaz tarafından Kırklareli Noterliğinde düzenlenen 02/04/1991 tarih ve 2196 sayılı vasiyetnameye ilişkin, Kırklareli Sulh Hukuk Mahkemesinin 1991/672 esas 1992/366 karar sayılı dosyası ile vasiyetnamenin açılmasına karar verilmiş ise hüküm, taraflara tebliğ edilmemiş olup bu hali ile henüz derdest dava hükmündedir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 17745 Karar: 2017 / 4259 Karar Tarihi: 29.03.2017
Vasiyetnamenin kısmi iptali mümkün müdür ?
Öncelik her zaman vasiyetçinin iradesine saygı göstermek, mümkün olduğu kadar onu ayakta tutmaktır. Vasiyetnamenin kısmen iptali mümkündür. Ancak iptal edilen kısım tüm vasiyetnameye etki ediyorsa( ehliyetsizlik şekil şartına aykırılık) o zaman tümden vasiyetin iptali gerekir.
‘Miras bırakanın vasiyetname düzenlerken fiil ehliyetine sahip olmadığı iddiasının, alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olmadığı anlaşıldığından; vasiyetnamenin bu nedenle iptali isteminin reddinde bir isabetsizlik yok ise de; davacı taraf, dava dilekçesinde; vasiyetçinin okuma yazması olmadığı halde, okur yazarmış gibi vasiyet düzenlendiğini, şekli olarak bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu da ileri sürmektedir. Vasiyetçinin, okuryazar olmadığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu vasiyetname ise, vasiyetçi okur yazarmış gibi yapılıp imza altına alınmıştır. Kanunda belirtilen şekle uyulmamıştır. Bu şekildeki eksiklik geçerlilik şartıdır. Bu haliyle, vasiyetnamenin, kanunun aradığı şekil şartlarına haiz olmaması nedeniyle iptali gerekir. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine ilişkin hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.’ YARGITAY 3.HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2013/19946 Karar Numarası: 2013/18146 Karar Tarihi: 17.12.2013
Vasiyetnamenin kendiliğinden hükümsüz hale geldiği haller nelerdir?
Bazı durumlarda, şekil şartlarını tam olarak sağlamış dahi olsa ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden kesin hükümsüz hale gelir. Bunlar;
- Vasiyetnamenin kaybolması
- Vasiyetçinin vasiyetten dönmesi
- Miras sözleşmesinin taraflar hayattayken kanunda sayılan nedenlerle feshedilmesi
- TMK 581 maddesince lehine vasiyet yapılanın vasiyetçiden önce ölmesi,
- Sözlü vasiyetnamede kanuni sürede işlemlerin yapılmaması
- Lehe vasiyet yapılanın mirastan yoksunluğu
- Vasiyetnamedeki geciktirici koşulun gerçekleşmemesi ya da bozucu koşulun gerçekleşmesi
- Lehine vasiyet yapılan kişinin mirasbırakan tarafından bizzat tayin edilmemiş olması
- Lehine vasiyet yapılan eşin boşanmada kusurlu bulunması veya evliliğin iptalinde iyiniyetli olmaması
- Vasiyet konusu şeyin terekede olmaması, terekeden çıkmaması
Halleridir.
Kesin hükümsüzlükle sakat olan bir vasiyetnamenin vaziyetinin tespiti mahkemeden istenebilir. Ancak mahkemeden tespit istenmemiş dahi olsa işlem zaten yok hükmündedir. Hatta hükümden düşmeye sebep olan olay ortadan kalksa dahi işlem kesin hükümsüz olduğundan, tekrardan vasiyetname yapılması gerekir.
Mirastan yoksunluk sebebiyle vasiyetnamenin iptali nedir? Mirastan yoksunluk sebepleri nedir?
Mirastan yoksunluk nedir sorusunun cevabı TMK 578 maddesinde cevaplanmış sınırlı sayıda belirtilmiştir.
Mirastan yoksun kılınan bu kişiler mirasçı olamazlar ve hak iddia edemezler. Mirastan yasaklıdırlar.
2. Mirastan yoksunluk a. Sebepleri
Madde 578- Aşağıdaki kimseler, mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:
1. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,
2. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
3. Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler,
4. Mirasbırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar. Mirastan yoksunluk, mirasbırakanın affıyla ortadan kalkar.
‘Olayda, mahkemece yapılacak iş, ceza dosyası da incelenerek mirastan yoksunluk sebebinin bulunup bulunmadığının tespiti ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Yoksunluk sebebinin tespiti halinde mirasçılık belgesinde miras paylarını gösterecek şekilde hüküm kurulması, ancak C ’in mirastan mahrum olduğunun ve mahrumiyetinin hukuki sonuçlarının terekenin paylaştırılması sırasında gözetileceğine işaret edilmelidir.’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2008 / 2766 Karar: 2009 / 7790 Karar Tarihi: 22.04.2009
‘Somut olaya gelince; mirasbırakan R.’nin kızı ve davacının annesi olan I.’nin yine davacının babası S. tarafından kasten öldürüldüğü, davalı A.’nın da S.’nin ikinci eşi olduğu dosya içeriği ile belirlendiğine göre, mahkemece davacının davasının kabulüne, Sulh Hukuk Mahkemesi’nin mirasçılık belgesinin iptali ile davacı ve davalıların miras paylarını gösterir biçimde yeniden hüküm tesis edilmesi, ayrıca kanun maddesi hükmüne göre mirastan yoksunluk halinin hukuki sonuçlarının terekenin paylaşımı sırasında dikkate alınmasına karar verilmesi gerekirken hüküm kurulması isabetsizdir.’ YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 1637 Karar: 2012 / 4806 Karar Tarihi: 20.06.2012
‘Mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması ilgili kişinin mirasçılık belgesinde mirasçı olarak gösterilmesine ve kendisine mirastan pay verilmesine engel bir neden değildir. Ne varki bu olguların hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğinin hüküm yerinde gösterilmesi gerekir.
Somut olaya gelince, dosya içeriğinde toplanan delillerden miras bırakan R.T.A.’ın ölümüyle geriye mirasçı olarak eşi F.A. ile çocukları S.A. ve S.T.A.’ı bıraktığı, adı geçenlerin Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 03.06.1999 tarih 1999/96-1999/334 E.K sayılı ilamıyla mirası reddettikleri anlaşılmaktadır. Az yukarıda açıklanan hukuksal olgu dikkate alınarak mahkemece mirası reddeden miras bırakanın eş ve çocuklarının miras paylarını gösterecek şekilde mirasçılık belgesinin düzenlenmesi ayrıca hüküm yerinde bu mirasçıların mirası reddettiklerine işaret edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz,’ YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2009 / 6735 Karar: 2010 / 1852 Karar Tarihi: 01.04.2010
Mirastan yoksunlukta görevli mahkeme neresidir?
‘Mirastan yoksunluk sebeplerine dayalı davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2006 / 8064 Karar: 2006 / 15972 Karar Tarihi: 20.11.2006
Mirastan yoksunluk ve mirastan çıkarmanın farklı mıdır? Yoksunluk ve çıkarmanın farkları nelerdir?
Mirastan yoksunluk ve mirastan çıkarma iki farklı kavramdır.
Mirastan yoksunluk, kendiliğinden sonuç doğuran resen gözetilen, kişinin mirasçı olmasını engelleyen kanunda açıkça sayılan sebeplerin getirdiği bir sonuçtur. Mirasbırakanın iradesini ortadan kaldıracak, irade koymasını engelleyecek kuvvette eylemleri kanunkoyucu sınırlı sayıda belirterek, mirasbırakana söz hakkı tanımamış, mirasçının miras hakkını kendiliğinden mirasçının elinden almıştır. Mirasbırakanı felç edecek bir ilaç vererek, vasiyetname yapmasını engelleyen mirasçının, kanuni yasal mirsaçı olamaması da en hakkaniyetli çözümdür.
Mirastan çıkarma ise TMK 510 maddesinde düzenlenmiştir;
B. Mirasçılıktan çıkarma I. Sebepleri Madde 510-
Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.
Mirastan çıkarmada ise mirasbırakana seçimlik hak tanınmıştır. Mirasbırakan çıkarma sebebi olduğunu ileri sürerek bir mirasçının mirastan pay almaması için vasiyetname yaparak çıkarma hakkını belirtebilir.
Ağır suç kavramından anlaşılması gereken, ceza hukuku anlamında Ağır Ceza Mahkemesi görevine giren suçlar değildir. Hukuk mahkemesine ithafen söylenmiştir. Mahkeme, eylemlerin ağırlığını kendisi takdir edecektir. Fiilin aile bağını koparacak derecede ağır olması aranır ve fiilen de aile bağını koparması beklenir.
‘Olayda dava konusu tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T.’nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15148 Karar: 2013 / 16683 Karar Tarihi: 26.11.2013
Mirastan çıkarılmanın ispatı nasıl olur ?
Beyan yeterli olmayacaktır. Polis tutanakları, sağlık raporları, ceza dosyaları, dosyalarda dinlenen tanıkların tamamı delil olarak kullanılmalıdır.
Mirasbırakanın vasiyetnamesinde mirastan çıkarma sebebinden bahsetmesi yeterli değildir. Mirastan çıkarılma sebeplerinin gerçekleştiğinin ispatı gerekir. Aksi halde mal kaçırmak isteyen her mirasbırakan bir mirastan çıkarma iddiası ileri sürerek saklı payları ihlal ederdi.
‘Somut olaya gelince; 21.06.2004 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile … …, sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından …’ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512.maddesi gereği çıkarmadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu 21.06.2004 tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3.maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin 28.09.2017 tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.’ YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3409 Karar: 2021 / 3708 Karar Tarihi: 02.06.2021
‘Olayda dava konusu tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T.’nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15148 Karar: 2013 / 16683 Karar Tarihi: 26.11.2013
Mirastan çıkarma sebebi varsa, mirasçılık belgesinde belirtilmesi gerekir. Mahkeme kararında açıkça yazılmalıdır.
‘Mirasçılık belgesi istemek, maddi bir olayın varlığını ikrar ile kişiler arasındaki soybağı ilişkisini tespit ettirmekten ibarettir. Hakkında mirastan çıkarma ve yoksunluk sebepleri gerçekleşen veya mirası reddeden ya da mirastan feragat eden mirasçının tereke ile ilişkisi tümden kesilmiş sayılmaz. Mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması, ilgili kişinin mirasçılık belgesi istemesine engel bir neden olmadığı gibi, ilgili kişinin mirasçılık sıfatını da ortadan kaldırmaz. Bu nedenle mirasçılardan biri veya birkaçı yönünden mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması durumunda bu olgular yok sayılarak miras bırakanın tüm mirasçılarını ve miras paylarını gösterir şekilde mirasçılık belgesinin düzenlenmesi, hüküm yerinde ilgili mirasçı veya mirasçılar yönünden mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleştiği ya da mirası red veya mirastan feragat ettikleri açıklanarak red, feragat, mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluk hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğine işaret edilmek suretiyle mirasçılık sıfatını yitiren kişinin payının kime veya kimlere kaldığını gösterir mirasçılık belgesi verilmelidir. ‘YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 3350 Karar: 2022 / 4642 Karar Tarihi: 29.06.2022
Vasiyetin iptali tüm mirasçıları etkileri mi? Vasiyet iptal olursa tüm mirasçılar faydalanabilir mi? Vasiyetin iptali kim için geçerlidir?
Vasiyetin mahkeme tarafından iptal edilmesi, hukuk sisteminde sonuç doğurmayacağı anlamına gelmez. İptal davası açmayan mirasçılar yönünden geçerliliğini korur. Mirasçılar vasiyetin iptalini istiyorlarsa vasiyetin iptali için dava açmalı, nasıl olsa devam eden iptal davası var iptal olunca biz de mirastan daha fazla pay alırız şeklinde düşünülmemelidir.
‘Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir.’ T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 20281 Karar: 2014 / 5131 Karar Tarihi: 31.03.2014
Vasiyetin iptali davası varken mirasçılık belgesi verilebilir mi? Mirasçılık belgesi nasıl alınır? Mirasçılık belgesi ve vasiyetin iptali davası ilişkisi nedir ?
Vasiyet ile mirasçı olmayan bir kişi de mirasa paydaş edilmişse, mirasçılar bu vasiyetin iptali için dava açabilirler. Bu durumda, mirasçılık belgesi verilemez. Açılmış olan vasiyetin iptali davasını bekletici mesele yapılması sonucuna göre mirasçılık belgesi verilmesi gerekir.
Vasiyetnamedeki koşulun gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi nedeniyle vasiyetnamenin iptali davası
Mirasbırakan ölüme bağlı tasarruf yaparken bunu koşula bağlayabilir. Kendisine bakılması, cenazesinin yapılması, bir hayır kurumu inşaatının tamamlanması, cami yaptırılması gibi koşulları sıklıkla görmekteyiz.
Mirasbırakanın ileri sürdüğü şart gerçekleşmemiş ise vasiyet mahkemece iptal edilmelidir.
‘Miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir
Somut olayda miras bırakan vasiyetnamesinde hissedarı bulunduğu 113 ada 1. parsel taşınmazını ileride imar uygulaması sonucu, parselesyon yapıldığında oluşacak parsellerden bir parselini ( bir ev yerini ) davalı Necdet’e vasiyet etmiştir. Vasiyet geciktirici şarta bağlanmıştır. Bu şart vasiyetin geçersizliğine sebep teşkil etmez. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2005 / 4530 Karar: 2005 / 9190 Karar Tarihi: 14.06.2005
Vasiyetnamede ileri sürülen ahlaka aykırı şart geçerli midir?
Ahlaka aykırı şart içeren vasiyetname mahkemece iptal edilebilir.
‘Ancak, dosyada mevcut ve dava konusu el yazılı vasiyetnamenin incelenmesinden; Vasiyetnameye muris tarafından “Bu vasiyetim eşimin evlenmemesi şartı ile geçerlidir” şeklinde bir şart konulduğu görülmüştür.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “ölüme bağlı tasarrufların çeşitlerini” düzenleyen 515. maddesinde “…Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir. Hukuka veya ahlâka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu geçersiz kılar. Anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan koşullar ve yüklemeler yok sayılır.” hususu düzenlenmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Yasak Koşullar” başlıklı 176. maddesinde ise “Bir koşul, hukuka veya ahlaka aykırı bir yapma veya yapmama fiilini sağlamak amacıyla konulmuşsa, bu koşula bağlı hukuki işlem kesin olarak hükümsüzdür…” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tüm bu yasal mevzuat göz önüne alındığında, muris tarafından vasiyetnameye konulan bu şart, bir kişinin en temel haklarından olan evlenme hakkına bir sınır getirmesi nedeni ile, hukuka aykırı şart kapsamındadır.
Dolayısıyla; bu şartın, TMK 557/3 maddesi gereğince, hukuka aykırı bir şart olması nedeni ile, yapılan vasiyetname de geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 11226 Karar: 2016 / 5063 Karar Tarihi: 04.04.2016
Muvazaa vasiyetin iptali sebebi olamaz
Vasiyetname her ne kadar diğer mirasçılardan mal kaçırma amacına yönelik de olsa, vasiyetin iptali sebepleri kanunda açıkça sayılmış olup, muvazaa bir iptal sebebi değildir.
‘Kural olarak, muvazaa, iki taraflı işlemler için söz konusu olup, tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda (vasiyetnamelerde), muvazaadan söz edilemez. Mahkemece, muvazaa nedeniyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15169 Karar: 2013 / 17434 Karar Tarihi: 09.12.2013
Saklı payın ihlali vasiyetin iptali sebebi değildir
‘Vasiyetnamenin iptali sebepleri Türk Medeni Kanununun 557 ve 558 inci maddelerinde sınırlı bir şekilde gösterilmiştir. Davacı bu maddelerde düzenlenen iptal nedenleri hakkında bir delil sunmamıştır. Saklı payın ihlali vasiyetnamenin iptal nedenleri arasında bulunmamaktadır. Koşulların varlığı halinde tenkis davasına konu olabilir. Vasiyetname yasa gereğince mutlak tenkise tabidir (743 Sayılı T.K.M., madde 466).
O halde talep vasiyetnamenin iptali olarak değil, tenkis hükümlerine göre incelenerek, murisin ölüm tarihi (10.4.2000 tarihi) itibarıyla yürürlükte olan Medeni Kanunun 507/4 ve diğer maddeleri uyarınca davacının mahfuz hissesi incelenerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle vasiyetnamedeki tasarrufun saklı pay oranında kısmen iptali usul ve anılan yasa maddelerine uygun görülmemiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2011 / 7727 Karar: 2011 / 16009 Karar Tarihi: 20.10.2011
Ehliyetsizlik Nedeniyle vasiyetin iptali
Vasiyetname yapmak için ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir. Ehliyetin ölüme bağlı tasarrufun yapıldığı esnada mevcut olması gerekir. Ehliyetsizlik kesin hükümsüzlük(butlan) sebebi değildir. Mahkemece resen dikkate alınmaz. Taraflarca ehliyetsizlik iddiasının ileri sürülmesi gerekir. Ehliyetsizlik iddiası her tür delil ile ispatlanabilir.
Kişinin ehliyetli olup olmadığı kullandığı ilaca, aldığı tedaviye, akıl zayıflığı durumuna, psikolojik durumuna bağlı olduğu için tespiti ancak adli tıp kurumu raporu ile mümkündür. Rapor alınırken vasiyetçinin kullandığı ilaçlardan hastane kayıtlarına kadar tüm bilgi ve belgeler hazır edilerek tam şekilde rapor alınmalıdır.
‘Ehliyetsiz kişilerin yaptığı vasiyetnameler kendiliğinden batıl olmaz. Mirasçılar vasiyetname geçersiz de olsa; miras bırakanın son arzularına saygı duyup, vasiyetnameye geçerlik tanıyabileceklerinden dava açılıp, iptal hükmü alınmadıkça bu vasiyetnameler geçerliliklerini korurlar.’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2007 / 2204 Karar: 2007 / 3809 Karar Tarihi: 12.03.2007
‘O halde mahkemece, davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, varsa murise ilişkin tüm hastane kayıtları, rapor, film vs celbedilerek, ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının, sarhoşluk ve ayyaşlık durumunun işlem tarihinde fiil ehliyetini etkileyip etkilemediğinin tesbiti için… Kurumundan rapor alınarak, yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 15582 Karar: 2016 / 7383 Karar Tarihi: 10.05.2016
Ehliyetsizlik iddiası diğer iptal sebeplerinden önce incelenir
‘O halde, mahkemece; davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, öncelikli ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için…Kurumundan rapor alınması; devamında ise, davacının murisin iradesinin sakatlandığı yönündeki iddiasına ilişkin olarak da araştırma ve bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 8256 Karar: 2016 / 5805 Karar Tarihi: 13.04.2016
Yanılma, Aldatma, Korkutma nedeniyle vasiyetin iptali
Temel kurucu iradenin bozulması, hem iradenin oluşumu hem de bildirimi esnasında meydana gelmesi gerekir. Konusu suç oluşturan bir eylem varsa, ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerekir.
Yanılma konusunda, yanılmanın esaslı olması gerekir. İrade ile beyan arasındaki fark, imza atmaya engel derecede ise esaslı sayılır. Hataya düşen taraf, işlemi geçmişe yönelik olarak iptal edebilir.
Her tür delille ispatı mümkündür.
Dolandırıcılık iddiası varsa tanık anlatımlarıyla desteklenerek bunun açıkça ispat edilmesi gerekir.
‘Somut olaya gelince, davacı hata iddiasını tanık göstermek suretiyle ispat etmek istediğini belirtmiş ve tanıklarını da göstermiştir. TMK’nun 6. maddesi hükmü uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Buna göre ispat külfeti davacıdadır. Mahkemenin yemin delilinin varlığını hatırlatması üzerine davacının yemin deliline başvurduğu ve mahkemece de buna göre neticeye gidildiği görülmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacı tanık deliline dayandığına göre öncelikle mahkemece tanıkların dinlenmesi gerekirken bu husus göz ardı edilmek suretiyle ilk el durumunda bulunan Halil’e yapılan temlikin hata ile illetli olmadığı kabul edilerek Halil ile Hatice arasındaki ilişkinin de yazılı delille kanıtlanması gerektiği gerekçesi ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde özellikle ve öncelikle davacının göstermiş olduğu tanıkların dinlenilmesi, gerçekten de Halil’e yapılan temlikin hatalı olduğu kanaatine varılır ise Halil ile Hatice arasındaki ilişkinin davacının 3. kişi olması sebebiyle her türlü delil ile kanıtlanması gerekeceğinin düşünülmesi .. gerekirken’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2010 / 5112 Karar: 2010 / 7027 Karar Tarihi: 16.06.2010
‘Somut olaya gelince; davacının payının davaya konu taşınmazın yarısından fazlasına tekabül ettiği, senin payın küçük küçük parçalara isabet ediyor, taşınmaz işine yaramaz denilerek hile yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı, zira taşınmazın yarısından fazlasının sahibi olan kişinin payın küçük küçük parçalara isabet ediyor söylemine inanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, nitekim tanıkların da davacının satış iradesini taşıdığı ancak bedel konusunda tarafların ihtilafa düşmeleri sebebiyle eldeki davanın açıldığı şeklinde beyanda bulundukları, bu olgular ve yukarda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde hile iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 9395 Karar: 2013 / 12539 Karar Tarihi: 16.09.2013
Tehdit sebebiyle vasiyetin iptali nasıl olur ?
Tehdit sebebinin geçerli olması için gerekli koşullar ;
- Ciddi bir tehdit olmalı karar ve iradeyi etkilemelidir.
- Hukuka aykırı bir tehdit olmalı (dava açma, şikayetçi olma beyanı tehdit sayılmaz. )
- Tehdit esaslı bir korku uyandırmalıdır. Hayat, namus veya mala yönelik önemli ve yakın bir tehlike olmalıdır.
Tehdit vakıası her tür delille ispat edilebilir.
‘Bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisinin veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Borçlar Kanunun 30. maddesinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur.’ YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 7453 Karar: 2012 / 9084 Karar Tarihi: 18.06.2012
Hata hile korkutma durumlarda dava zamanaşımı ?
Ölüme bağlı tasarrufların iptali TMK 559.maddesinde öngörülen süre içerisinde istenmelidir.
III. Hak düşürücü süreler Madde 559- ‘İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def”i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.’
‘hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde mahkemece işin esasının incelenemeyeceği ve salt bu nedenle davanın reddine karar verileceği kuşkusuz olup sürenin mahkeme tarafından re’sen dikkate alınıp incelenmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır.’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 22333 Karar: 2014 / 4568 Karar Tarihi: 27.02.2014
‘Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece öncelikle hile iddiasının, hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülüp sürülmediğinin araştırması ve irdelenmesi gerekirken, anılan husus üzerinde durulmaksızın işin esası bakımından hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Zira bilindiği gibi, hak düşürücü sürenin mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği tartışmasızdır.’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 414 Karar: 2013 / 1931 Karar Tarihi: 14.02.2013
‘Dosyanın incelenmesinde; dava konusu vasiyetnamenin açılmasına ilişkin Tokat Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/932 Esas, 2014/ 1258 karar sayılı dosyasının 04.09.2014 tarihli celsesinde, vasiyetnamenin okunduğu, davacının “Tarafıma açılıp okunan vasiyetnameye şimdilik bir diyeceğim yoktur. Kararsızım, itiraz edersem yasal süresi içinde itiraz hakkımı kullanabilirim.” dediği, işbu davanın ise öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 25.04.2016 tarihinde açıldığı görülmektedir.
O halde, ilk derece mahkemesince; vasiyetnamenin öğrenme tarihi ile iptali davasının açıldığı tarih arasında 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın esastan reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3879 Karar: 2019 / 7982 Karar Tarihi: 16.10.2019
‘Dosyanın incelenmesinde; dava konusu vasiyetnamenin açılmasına ilişkin …Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/926 esas, 2015/2820 karar sayılı dosyasının 30/09/2014 tarihli celsesinde, vasiyetnamenin okunduğu, davacının, “vasiyetnameyi anladım, kabul etmiyorum, vasiyetnamenin iptali için dava açacağım, süre verilmesini talep ediyorum” dediği, ara kararla davacıya vasiyetnamenin iptali davası açmak için 1 aylık kesin süre verildiği, davacı tarafından daha önce de … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/576 esas 2014/503 karar sayılı dosyasıyla 14/10/2014 tarihinde vasiyetnamenin iptali davası açtığı, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, işbu davanın ise öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 08/01/2016 tarihinde açıldığı görülmektedir.
O halde, bölge adliye mahkemesince; vasiyetnamenin öğrenme tarihi ile iptali davasının açıldığı tarih arasında 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiği anlaşılmakla, davanın reddine dair ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gözetilerek’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 17090 Karar: 2019 / 4628 Karar Tarihi: 16.05.2019
İrade bozukluğu kendiliğinden iptal sebebi midir ? Dava açmak gerekir mi ?
TMK 504/1 ‘Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir.’ demektedir.
Ancak kendiliğinden hata hile ve aldatma sonucu yapılan ölüme bağlı tasarruflar geçersiz olmaz. Mutlaka iptal davası açılmalıdır. Ölüme bağlı tasarruf ancak bir mahkeme kararı ile iptal edilebilir.
Vasiyetçi tehdit devam ettiği için sağlığında vasiyetten dönememiş olabilir. Miras bırakan tehdit altında olabilir. Mirasçılardan biri ‘eğer bu vasiyetnameyi imzalanmazsan beni taciz ettiğini polise ihbar ederim’ gibi bir iftirada bulunacağını söyleyebilir, söylemiş olabilir. Vasiyet alacaklısı, mirasbırakanı yaşamıyla ya da bir yakınının yaşamıyla tehdit ediyor olabilir. Tehdit altında olan mirasbırakan aktif tehlikenin varlığı nedeniyle vasiyetten dönememişse, bir yıllık sürede İptal davası açma hakkı mirasçılara geçer. Mirasçıların dava ehliyetinin varlığı için vasiyetçinin aktif tehlike nedeniyle vasiyetten dönme iradesini ortaya koyamadığını davacı mirasçılar ispat etmelidir.
Aldatma, zorlama, korkutma ile düzenlenen vasiyetin iptalinin sonuçları nelerdir ?
Hata, hile ve zorlamanın ispat edilmesi ile vasiyetname iptal olur. Ancak TBK 578/3 maddesinde bu durumun ispatı aynı zamanda mirasta yoksunluk sebebine neden olur. Yani vasiyetname iptal olduğu gibi aynı zamanda bu vasiyeti hata, hile, zorlama ile düzenlenmesine sebep olan mirasçı da artık mirastan pay alamaz duruma gelir. Bu durumda diğer mirasçıların miras payları artacaktır.
Sürekli zorlama, baskı, manevi baskı ile imzalatılan vasiyetname iptal edilebilir.
‘Somut olayda; tarafsız tanık …. beyanında; “… vefat ettikten sonra …’ya taziye ziyaretine gittim. … bana hitaben; “ben onun karısıyım, onun malını mülkünü çocuklarına bırakmam ona ben baktım, zorlada olsa bütün malını benim üzerime yapacaktı, buna mecburdu , bende bütün malı mülkü kendi üzerime geçirttim “şeklinde beyanda bulunmuştur .
Tanık … beyanında: “murisle benim dükkanımda sohbet ettiğimiz bir zamanda bana “hiç huzurum yok, bankada birikmiş altın, döviz ve türk parası olarak 500,00 TL’ye yakın birikimim var bunları da ……. kasa kiraladım, eşim Zeliha ve kendi adıma olan bu kiralık kasa hesabında tutmaktayım, bu paraları harcaması konusunda da eşime yetki verdim. Buna rağmen yetinmiyor beni sürekli huzursuz ediyor geriye kalan gayrımenkulleri de istiyor” şeklinde açıklamada bulunmuştur .
Tanık Ümmü Elçi Beyanında: “Amcamla yaptığımız sohbet esnasında bana eşinin ara sıra ev ve para istediği için küs gittiğini söyledi. Ancak eşine evi kesinlikle vermeyeceğini de belirtti. “şeklinde açıklamalara bulunmuştur.
Şu durumda; dinlenen tanık beyanları ile davalının manevi cebir ve zorlama ile murise vasiyetname düzenlettirdiği sabit olup bu nedenle davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 3184 Karar: 2017 / 14284 Karar Tarihi: 19.10.2017
‘İkrah (korkutma); maddi ve manevi baskı yaratarak kişinin irade serbestisini ihlal etmek suretiyle gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunma- işlem yapma zorunluluğunda bırakan davranış şeklidir.
İkrah nedeniyle hukuki işlemin geçersiz olması için haksız ve hukuka aykırı tehdit nedeniyle kişilerin canı, namusu, şahsı, malı ve hürriyeti tehlike altında bulunmalıdır.’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15647 Karar: 2014 / 77 Karar Tarihi: 13.01.2014
EMSAL KARARLAR
T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 20281 Karar: 2014 / 5131 Karar Tarihi: 31.03.2014 Yargıtay Kararı MAHKEMESİ : OSMANİYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 30/04/2013 NUMARASI : 2012/103-2013/239 Taraflar arasında görülen vasiyet>namenin tenfizi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalılardan H.. D.. tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davada, 21.08.2001 tarihinde vefat eden muris H..D.. D..’in Osmaniye Noterliğinin 01.09.2000 tarih ve 9183 sayılı vasiyetnamesi ile Osmaniye ili Merkez-İstiklal Mah… ada .. parseli K.. D..’e; aynı ada .. parseli ise S.., L.., A.. ve S..n’a müştereken vasiyet ettiği ileri sürülerek tenfizi ile tescili istenilmiştir. Davalılar, davayı takip etmemişlerdir. Mahkemece, davanın kabulü ile vasiyetnamenin tenfizi ile Osmaniye ili Merkez ilçe İstiklal mh. … ada 122 parsel sayılı taşınmazda tam hisseli malik vasiyet eden muris H.. D.. D.. hissesinin iptali ile davacı ( vasiyet alacaklısı mirasçı) K.. D.. adına tapuya tesciline; aynı yer .. ada .. parsel sayılı taşınmazda tam hisseli malik vasiyet eden muris H.. D.. D.. hissesinin iptali ile ( vasiyet alacaklısı mirasçılar) davacılar S.. D.., L.. D.. (T..), A.. D.., S.. Y.. D.. (G..) adlarına eşit oranlarda tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm, süresinde davalı H… tarafından temyiz edilmiştir. Muris, vasiyetçi Hacı Durdu Demirdelen 4221 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlülük tarihinden önce vefat ettiği için 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlülüğü ve uygulama şekli hakkında Kanunun 17.maddesine göre mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. Bu durumda, davada 743 sayılı Türk Medenisi Kanunu uygulanacaktır. 743 sayılı Medeni Kanunun 541.maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun’un 600. maddesine göre vasiyetnamenin yerine getirilme davası, vasiyet alacaklısı tarafından vasiyet borçlularına, yasal veya atanmış mirasçılara ve varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine karşı açılır. Buradaki zorunluluk mirasçılarının iştirak halindeki mülkiyettinden kaynaklanan bir zorunluluk değil, kanundan doğan bir zorunluluktur. Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir. Somut olayda, vasiyetname lehtarı S.. D.. 17.12.2010 tarihinde, L.. T.. ise 08.12.2003 tarihinde vefat etmiş ve dava dilekçesinde de vasiyetnamenin tenfizi ile vasiyete konu taşınmazın anılan kişilerin yasal mirasçıları adına tescil talep ve dava edilmiştir. TMK.nun 28. maddesi uyarınca kişilik ölümle son bulur. Buna bağlı olarak kişinin medeni hakları kullanma ehliyeti de sona erer. Öte yandan 04.05.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ölü kişi adına tescile karar verilemez. Davada, lehine vasiyette bulunulanların ölümünden sonra mirasçılık belgesinde isimleri geçen mirasçıları vekâletname vermek suretiyle davada taraf durumunu almış ve davayı yürütmüş olmalarına karşılık ölü S.. ve L.. adına tescil kararı verilmiş olması doğru görülmemiştir. Başka bir ifade ile mirasçıların veraset belgesindeki payları oranında adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmelidir. Bu husus kamu düzenine aykırılık oluşturmakta olup resen gözetilerek hükmün açıklanan nedenle bozulması gerekmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 31.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C YARGITAY 14.Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 3409 Karar: 2021 / 3708 Karar Tarihi: 02.06.2021
ÖZET: Somut olaya gelince; …/…/… tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile … …, sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından …’ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili maddesi gereği çıkarmsadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu …/…/… tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin …./…/… tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
(4721 S. K. m. 510, 511, 512)
Dava ve Karar: Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 23/10/2015 tarihinde verilen dilekçeyle
vasiyet>name ile mirasçılıktan çıkarmanın iptali talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/09/2017 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalılar vekili ve davacı vekili tarafından talep edilmiştir. … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin değer itibariyle reddine karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Dava, vasiyetname yolu ile mirasçılıktan çıkarmanın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının annesi … …’nun vefatından önce … 11. Noterliği’nin 15936 yevmiye nolu 21/06/2004 tarihli bir vasiyetname düzenlediğini, annesinin hiçbir haklı neden olmaksızın mirasından pay almamasını istediğini öğrendiğini, ana baba bir kardeşi davalı … ile üvey babasından olan diğer davalı kardeşi …’ye tüm mirasını bıraktığını, vasiyet edilen taşınmazların … ölümünden önce satılarak devredilmiş olduğunu, davalıların … sağlığında muvazaalı olarak birden fazla satış ve devir yapmak suretiyle davacıdan mal kaçırdıklarını, yasal miras hakkını elde etmesine engel olmak istediklerini, iptalini istedikleri vasiyetnamede …, davacının hangi hal ve davranışları nedeniyle mirastan pay almasını istemediğini açıklamadığını, davacının annesine yönelik mirastan yoksunluğu gerektirecek hiçbir olumsuz tutum ve davranışı bulunmadığını,
vasiyetnamenin hazırlandığı tarihte annesinin 78 yaşında, ilkokul mezunu olup güçlükle okuyup yazdığını, küçükken menenjit hastalığı geçirmiş olması nedeniyle durgun bir yapıda bulunduğunu, gerçek iradesinin müvekkilini mirastan yoksun bırakmak olmadığını, vasiyetnamede el yazısı ile “okudum, kabul ettim” beyanlarının vasiyetname tanıklarının el yazısı ile aynı olduğunu, …, davalıların baskısı ve zorlamasıyla böyle bir vasiyetname düzenlediğini belirterek vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … ve davalı … vekili; davanın reddini savunmuşlardır.
… 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/09/2017 tarihli 2015/454 Esas 2017/363 Karar sayılı ilamı ile “davanın kısmen kabulüne, … …’nun … 11. Noterliği’nin 21/06/2004 tarih, 15936 yevmiye nolu vasiyetnamesinin davacının saklı payı oranında iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine” karar vermiştir.
Davalılar vekili ve davacı vekili, istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır.
Bölge Adliye Mahkemesince “her ne kadar İlk Derece Mahkemesi davacının saklı payı yönünden
vasiyetnamenin iptaline karar vermiş ise de; dosya içerisinde bulunan tapu kayıtlarına göre
vasiyete konu taşınmazlar … öldüğü tarihte … adına kayıtlı olmayıp, üçüncü kişiler adına kayıtlıdır. … tarafından anılan taşınmazlar … sağlığında üçüncü kişilere satılmış olmakla … yapmış olduğu
vasiyetnameden rücu etmiştir. Bu husus dosya içerisindeki satış senetlerinden anlaşıldığı gibi tapu kayıtlarından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken davacının bir tenkis talebi de bulunmamasına rağmen, terekenin aktif pasifi belirlenmeden ve davacının saklı payının ihlal edilip edilmediği hususu da açıklığa kavuşturulmadan davacının saklı payı yönünden
vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-2 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine” dair hüküm kurulmuştur.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemiş ise, ya da mirasbırakana veya ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş ise mirasbırakan yapacağı ölüme bağlı tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkartabilir (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 510.maddesi). Mirasçılıktan çıkartılan (ıskat edilen) kimse mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz. Mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 511.maddesi). Ölüme bağlı tasarrufta mirasçılıktan çıkarma sebebi gösterilmişse çıkarma geçerlidir.
Mirastan çıkarma sebebinin varlığını ispat etmek; çıkarmadan yararlanan mirasçıya ya da vasiyet alacaklısına düşer. Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512.maddesi).
Somut olaya gelince; 21.06.2004 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile … …, sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından …’ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512.maddesi gereği çıkarmadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu 21.06.2004 tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3.maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin 28.09.2017 tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371.maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 02.06.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)</b
——————————————
T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 15148 Karar: 2013 / 16683 Karar Tarihi: 26.11.2013
ÖZET: Olayda dava konusu tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T.’nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
(6100 S. K. m. 115) (4721 S. K. m. 151, 258, 315, 457, 458, 510, 512, 532, 557)
Dava: Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali, ıskat hükümlerinin iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacılar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılardan A. T. vekilleri Av. E. B. ile Av. H. B. geldiler. Aleyhine temyiz olunan davalılardan N. T. ve U. T. vekilleri Av. M. F. B. ile Av. İ. H. geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Karar: Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların murisi M. S. T.’nın 02.08.1994 tarihinde düzenlediği vasiyetnameyle davacı oğlu A. T.la diğer davacı (torunu) S. Z. T.’nın babası A.’yi mirasçılıktan çıkardığını, davalı (2.eşi) N.’in baskısı sonucunda özgür irade olmaksızın vasiyetnamenin düzenlendiğini belirterek, 02.08.1994 tarihli vasiyetnamenin iptalini, vasiyetname içeriğindeki ıskat, saklı paya indirgeme ve saklı payın nakit olarak alınmasına yönelik tasarrufların iptalini, murisin sağlığında yapmış olduğu danışıklı ve saklı paya tecavüz içerikli kazandırmaların geçersizliğinin tespitini ve iptaline ilişkin talep hakkının saklı tutulmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili cevabında, TMK’nun 557. md.sindeki tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığını, murisin kendi iradesiyle vasiyetnamenin düzenlendiğini beyan etmiştir.
Mahkemece; davacı A. T. yönünden davanın reddine, davacı S. Z. T. yönünden, davacı Salih’in babası (murisin oğlu) A.’nin mirastan ıskat edilmesi nedeniyle dava açmakta hukuki yararı olmadığından HMK’nun 115 md’si gereğince davanın usulden reddine, davaya dahil olan A. T.’nın kızı B. T. yönünden ise davanın takip edilmediğinden bahisle açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hükmü davacı A. T. vekili temyiz etmiştir.
Dosya kapsamından, davacıların murisi M. S. T. tarafından düzenlenen dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameden önce düzenlenen 20.10.1988, 01.02.1989 ve 09.03.l990 tarihli vasiyetnamelerde çocukları davacı A.le diğer davacı S. Z.’nın babası A.’yi mirasçılıktan çıkardığı ve en son düzenlenen ve dava konusu olan 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede ise Bundan önce noterde düzenlenen 3 vasiyetnameden rücü edildiğini, oğulları A. ve A.’in ıskat hükümleri dışında hükmü kalmadığını, 12.09.1988 tarihinde oğullarının kendisine karşı ağır hakaret edip, ölümle tehdit ettiklerini, bu nedenle oğulları A. ve A.’i mirastan ıskat ettiğini, A. ve A.’in çocuklarının sadece mahfuz hisse alacakları yönünde açıklama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu vasiyetname, TMK’nun 532.md’si kapsamında noterde düzenlenen resmi
vasiyetname niteliğindedir. TMK’nun 557 nci maddesinde sınırlı olarak sayılan
vasiyetnamenin iptali sebeplerinin davada mevcut olduğu ispatlanamadığından mahkemece
vasiyetnamenin iptali talebinin reddine ilişkin kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Mirasdan iskat, mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışmasının zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı mirasdan uzaklaştırma olanağını miras bırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasarruftur.
Bu tasarrufla vasiyetçi mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır.
Normal koşullarda vasiyetçi mahfuz hisse üzerinde tasarruf edemez, etse bile bu tenkis yoluyla iskat olunan mirasçılara dönebilir. Ancak iskat yolu ile ve iskat sebeplerinin gerçekleşmesi halinde mahfuz hisseden yoksun kalma konusu gündeme gelir.
Vasiyetci her zaman ve dilediği taktirde mahfuz hisse dışında kalan hisseler üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Onun için mirasdan iskat sadece mahfuz hisseli mirasçılar hakkında hüküm ifade eder.
Mirasdan iskat murisin tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufuyla gerçekleşir.
İskat cezai (olağan) ve koruyucu olmak üzere iki türlüdür.
Mirasçı miras bırakana ve yakınlarından birine karşı Medeni Kanunun 510. maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) iskat nedenleri doğmuş olur.
Koruyucu iskat ise: Tamamen iyi niyete dayalı adından anlaşılacağı üzere murisin iskat ettiği mirasçının çocuklarını koruma amacına yöneliktir.
Cezai (olağan) iskat sebepleri iki kısımda incelenebilir.
1- Mirasçının murisine ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkumiyet kararı bulunması da koşul değildir. Afdan ve zamanaşımından yararlanılmasının da önemi yoktur.
Ağır suçtan amaç miras bırakanın şahsiyet haklarına, beden tamlığına, mamelekine yönelik onunla aile bağlarının koptuğunu gösteren hukuka aykırı bir fiildir. Bunun belirlenmesinde ceza hukuku değil Medeni Hukuk kuralları göz önünde bulundurulacaktır. Mirasbırakanın yakınlarına karşı aynı nitelikte işlenen suçlarda iskat nedenidir. Yani suçun mutlaka murise karşı işlenmiş olması da koşul değildir.
Yakınlık kavramına murisin sevgi, saygı ve bağlılık duyduğu tüm kişiler örneğin arkadaşlar, nişanlı, öğretmen, öğrenci, ona bakan onu koruyan veya onun baktığı, koruduğu v.b. kişilerde dahildir (MK. 457/1 md.).
2- Mirasçının murise ve ailesine karşı kanunen mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük bir kusurlu davranışla yerine getirmemesi (MK. 457/2. md.).
Örneğin; Medeni Kanunun 151 inci maddesinde düzenlenen sadakat, yardım, bağlılık, çocuklara itina gösterme görevini yapmaması,
Ana baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu (MK. madde 315) aile birlik ve huzuru bozan davranışlarda bulunmama ilkelerine aykırı hareketler v.b. gibi.
Aynı nedenlerle evlatlık da mirasdan iskat edilebilir veya aynı nedenlere dayalı olarak evlatlığın evlatlık ilişkisinin kaldırılması davası da açılabilir (MK. madde 258, 457). .
Ancak, bu haklar şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan mirasçılara geçmez, sadece muris tarafından kullanılabilir. Mirasçılar bu konuda açılmış bir dava varsa murisin ölümü halinde bu davalara devam edebilirler.
İskat sebebi açık olmalı, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa dayanmalıdır. Sadece mirasdan iskat ettim, miras dışı bıraktım, bana ilgi göstermedi v.b. gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamalıdır. İskat sebebi kabul edilen olayların delillerinin gösterilmesi de mirasçının iskata itirazı halinde diğer tarafa kolaylık sağlayacağından, tasarruf da yer almalıdır (MK. madde 512/2).
İskat edilen şahsın iskatla mirasçılık sıfatı sona erer. Ancak, iskat mahfuz hissenin tamamına ilişkin olabileceği gibi bir kısmına ilişkin de olabilir.
Miras hakkından tamamen iskat olunan kimse terekeden hisse talep edemiyeceği gibi tenkis davası dahi açamaz.
Kısmi iskat halinde ise, mirasçının mirasçılık sıfatı devam eder. Çünkü iskat haricinde kalan saklı payın bir kısmını bu mirasçı iktisap edecektir.
Mirasbırakanın mirasdan iskat ettiği şahıs lehine mal vasiyetinde bulunması da mümkündür.
iskat şahsidir. İskat olunanın mahfuz hisseli füruuna şamil olamaz.
İskat haksız ise iskat edilen1 mirasçı davacı: İskata itiraz edebilir ve iskatın iptalini veya tenkisini isteyebilir (MK. madde 512/2).
Dava, iskat olunan şahıs dışındaki ıskattan yararlanan diğer kanuni mirasçılar aleyhine açılır.
Genel olarak iskata itiraz nedenleri:
Davacı genel olarak vasiyetcinin ehliyetsiz olduğunu, iskatın hata, hile, ikrah sonucu yapıldığını ortaya koyarsa veya vasiyetname şeklen geçersiz ise iskat tasarrufu iptal edilir ve mirasçı iskat edilmemiş gibi tüm miras hakkına kavuşur.
Özel olarak iskata itiraz nedenleri:
Cezai (olağan) iskatın hükümsüz kılınması konusunda ölüme bağlı tasarrufun genel olarak hükümsüzlüğü yanında Medeni Kanunun 512 nci maddesinde belirlenen bazı özel durumlarda mirasdan iskat edilen mirasçıya, iskata ilişkin ölüme bağlı tasarrufa itiraz ederek onu kısmen veya tamamen etkisiz bırakma imkanı tanınmıştır.
İskat edilen mirasçı, bu itirazını duruma göre tenkis veya iptal davası açmak suretiyle gerçekleştirir.
TMK’nun 510. maddesinde Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak, 1) Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2) Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse mirasçılıktan çıkarabilir hükmü getirilmiştir. (Ayrıca mirasçının temyiz kudretine haiz olarak kasıtlı ve kusurlu davranışlarıyla belirli bir fiili yapması şartı aranacaktır. Ancak, muris kusurlu davranışıyla ıskata neden olan olaylara sebep olmuş ise iskat şartları oluşmayabilir. Bu hususun takdiri ise olayların akışına göre, hakime aittir.)
TMK’nun 512/1 inci maddesinde Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir. 2 nci fıkrasında Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. 3 üncü fıkrasında ise Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapılmışsa, çıkarma geçersiz olur hükmü getirilmiştir.
Mirasbırakan M. S. T., davacıyı mirastan çıkarma sebebini 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede açıklamıştır.
Vasiyetnamenin 3. sayfasında 12.09.1988 tarihinde çocukları A. ve Ali’nin kendi bürosuna geldiklerini, bir evlada yakışmayacak şekilde ağır hakaretlerde bulunduklarını, ölümle tehdit edip, aynı günün gecesi evine gelerek hakaret ve tehditlerini tekrar ettiklerini, saygı ödevinde çok ağır kusur işlediklerini, bu olaylara F. Y., M. C. ve V. O.’un tanıklık yaptıklarını, bu durumun Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1988/264-D.iş sayılı dosyasıyla sabit olduğunu, o tarihten beri iki oğluyla ilişkilerinin düzelmediğini, bu sebeple mirastan ıskat edildiklerini belirtmiştir.
TMK’nun 510/1 inci maddesinde, mirasçının ağır suç işlemesi halinde mirasçılıktan çıkarılacağı açıklanmıştır. Buradaki ağır kelimesi ceza hukuku anlamında kullanılmış değildir. Buradaki ağır terimi hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir.
Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup olmadığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir. Koparacak nitelikle olmasından kasıt, suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, subjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimiyle kastettiği budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, subjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz (Prof. Dr. Mustafa Dural, Prof. Dr. Turgut Öz- Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul 2011, syf.200 vd.).
Suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değil, medeni hukuk esaslarıdır. Mirasçının, mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur (Prof. Dr. Zahit İmre, Prof. Dr. Hasan Erman, Miras Hukuku-İstanbul 2006 syf-234 vd.).
Aile bağlarını koparıcı fiilin işlenmesinde mirasbırakan da en azından mirasçı kadar kusurlu bulunuyor ise ıskat geçerli değildir (Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, 3.baskı, İstanbul 1987, syf. 310 vd.).
Dava konusu vasiyetnamede yer alan Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.10.1988 tarih, 1988/264 D.iş sayılı delil tespit tutanağında tanık olarak ifadesi bulunan F. Y., M. Canpolat ve Veli Oğuz’un; A. ve A.’nin, murise kötü davranışta bulunduğunu görmediklerini, 12.09.1988 günü murisin çocuklarına yanıma gelmeyin dediğini, çocuklardan birinin ya ölümü çiğnemeden geçemezsin dediğini, ya da ya sen ölürsün ya da ben dediğini duyduklarını beyan etmişler ise de, mahkeme zaptında bu beyanların net olmadığı tutanaktaki tanıkların aynı olay nedeniyle davacıların sözlerini dahi farklı duyduklarını söyledikleri gibi tartışma anında fevren söylenmiş sözler niteliğinde olduğu, ayrıca tartışmanın başlama sebebinin de davacının annesine karşı muris tarafından yapıldığını düşündükleri haksız davranış nedeniyle babalarına karşı savunmada bulundukları, olaylar bütün olarak değerlendirildiğinde tartışmanın başlamasında murisinde kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca, mahkemede dinlenen diğer tanık ifadelerine göre mirasçı davacı oğlunun, murise karşı ağır suç işlediğine dair görgüye dayalı net ifadeleri olmadığı gibi mirasbırakanın davacının annesiyle evli olduğu dönemde o tarihte resmi nikahlı eşi olmayan davalı N.’in mirasbırakandan çocuğu olduğu ve tutanak tarihine yakın zamanda mirasbırakan tarafından 1.eşi (davacının annesi) aleyhine boşanma davası açıldığı ve söz konusu tartışmanın anneleri aleyhine açılan bu dava sebebiyle başladığı, kasten ika edilmiş bir fiil olmadığı, ayrıca bu olaydan sonra davacı ile 02.02.2009 tarihine kadar yaşayan muris babasıyla aile ilişkilerinin fiilen kopmadığı ve subjektif şartın da gerçekleşmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, mahkemece; dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T.’nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar
mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere
vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan
vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.11.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Mirasçılıktan çıkarma (mirastan iskat) hukuki sebebine dayalı ve vasiyetnamede sebebinin gösterilmiş olmasına göre davanın reddine ilişkin kararın bozulmasına dair sayın çoğunluğun kararına Karşı Oyum’un gerekçesidir.
Medeni Kanun, mirasçılıktan çıkarmayı cezai (MK 510-512) ve koruyucu (MK 513) olmak üzere iki TÜRDE DÜZENLEMİŞTİR.
Cezai mirasçılıktan çıkarma;
Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakana, saklı paylı mirasçısını mirastan uzaklaştırma imkanı veren bir ölüme bağlı tasarruftur. Bu bakımdan saklı pay kurumuyla yakından ilişkisi vardır. Çünkü bu yolla mirasbırakan, saklı paylı mirasçısı bulunmasına rağmen terekesi üzerinde daha geniş bir tasarruf imkanı elde edebilir.
Kanunkoyucunun bu hükme neden yer verdiğinin sebebini, saklı payın temelinde yatan görüşle açıklamak gerekir. Saklı pay kurumunun kabul edilmesinin sebebi, mirasbırakanla bazı yasal mirasçılar arasında, yakın ve kopmaz kabul edilen aile bağlarının varlığıdır. Bu bağ dolayısıyladır ki, kanunkoyucu, bu tür mirasçı olan hısımlara miras paylarının belirli bir oranının mutlaka bırakılmasının gerektiğini öngörmüştür. Ne var ki, bu, var olduğu kabul edilen aile bağı, saklı paylı mirasçının bir davranışı yüzünden kopmuşsa, bu durum artık onun saklı payın korumasından yararlanmaya layık olmadığını gösterir. Buna rağmen onu korumak, layık olmayan bir kimseyi, artık kalmamış olan aile bağına rağmen korumaya devam etmek olur. İşte kanunkoyucu, böyle bir halde mirasçılıktan çıkarma kurumunu, o kişiyi saklı payın korumasının dışında bırakmak için düzenlemiştir. Ne var ki, aile bağının kopup kopmadığının tespitinde, mirasbırakanın sübjektif değerlendirmesi önemli bir rol oynayacağı için, sebebin gerçekleşmesine rağmen mirasçılıktan çıkartıp çıkartmama, mirasbırakanın iradesine bırakılmıştır. Bu sebepledir ki, mirasçılıktan çıkarmanın gerçekleşmesi için mirasbırakanın bu yöndeki iradesini açığa vurması gerekir. Bu irade, mirasçılıktan çıkarma zorunlu bir taraflı ölüme bağlı tasarruf olduğu için, kural olarak vasiyetnameyle açığa vurulur. Ancak, mirasçılıktan çıkarmanın bir miras sözleşmesiyle yapılmasına da bir engel yoktur. Bu halde, mirasçılıktan çıkarma, miras sözleşmesinin bağlayıcı içeriğine dahil olmaz; bağlayıcı olmama niteliği devam eder ve vasiyetname hükümlerine tabi olur. Bunun anlamı, mirasbırakanın, miras sözleşmesinin içinde yapmış olmasına rağmen mirasçılıktan çıkarmayı her zaman bir taraflı irade açıklaması ile, tıpkı vasiyetnameyle yapılmış gibi geri alabilmesidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, cezai mirasçılıktan çıkarmadan söz edebilmek için, saklı paylı mirasçıların, saklı paylarının tamamı ya da bir kısmından yoksun bırakılmaları gerekir. Bu bakımdan saklı paylı olmayan bir mirasçının mirastan yoksun bırakılması, mirasçılıktan çıkarma olmayıp alelade bir mirastan uzaklaştırmadır. Başka bir deyiş ile, MK 505de saklı paylı mirasçılar arasında sayılmayan yasal mirasçılardan birinin, mirasçı olamayacağının belirtilmesi ya da onun payının tümü üzerinde tasarrufta bulunulması mirasçılıktan çıkarma değildir. Bu bakımdan böyle bir tasarrufun mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birine, hatta herhangi bir sebebe dayandırılması gerekmez. Ancak, böyle bir uzaklaştırmanın da (mirasçılık tan çıkarma gibi) bir ölüme bağlı tasarrufla yapılması gerekir. Bu şekilde mirastan uzaklaştırılan mirasçı, ölüme bağlı tasarrufta bir iptal sebebi bulunmadıkça, buna karşı bir şey yapamaz.
Aynı şekilde, saklı paylı mirasçının, sadece saklı payıyla yetinilmesinin öngörülmesi de, tasarruf saklı payla ilgili olmadığı için mirasçılıktan çıkarma değildir. Çünkü, mirasbırakan, mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birinin bulunmasına gerek olmadan ve herhangi bir sebep göstermeden, saklı paylı mirasçının, saklı payı dışında kalan kısmı üzerinde, kanun gereği istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Bu kısım onun tasarruf edilebilir bölümüne (tasarruf nisabına) dahildir. Örneğin, oğlu Adan başka mirasçısı bulunmayan M, terekesinin 1/2si için arkadaşı Byi mirasçı atayacak olursa, altsoyun saklı pay oranı 1/2 olduğu için bir mirasçılıktan çıkarma tasarrufu yapmış olmaz.
Mirasçılıktan çıkarmanın şartları şekil olarak;
Mirasçılıktan çıkarmanın MK 510. madde hükmünde sayılan sebeplerden birine dayanması gerekecektir.
Mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluktan farklı olarak (MK 578 vd), kendiliğinden değil, mirasbırakanın bir ölüme bağlı tasarrufuyla gerçekleşir (MK 510). Bu ölüme bağlı tasarruf, mirasçılıktan çıkarma bağlayıcı olmayan bir maddi anlamda ölüme bağlı tasarruf olduğu için, yukarıda da açıklandığı gibi, vasiyetnamedir.
MK 510da mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak görülen haller şunlardır:
1- (Saklı paylı) mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse (MK 510 b.l). Hemen belirtmek gerekir ki, buradaki ağır kelimesi ceza hukuku anlamında kullanılmış değildir. Buradaki ağır terimi hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir. Başka bir deyişle, kanunkoyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığına ve fiilen de koparmış olup olmadığına göre karar verecektir. Koparacak nitelikte olmasından kasıt suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, sübjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. kanunun ağır terimiyle kastettiği işte budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, sübjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz. Bunun takdiri hakime aittir ve hakim, daha çok sübjektif durum yönünden değerlendirme yapmalıdır.
Ceza hukukunda suç olarak tespit edilen bir fiilin, mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilmesi için, failin cezalandırılmış olması şart değildir. Fail, suç zamanaşımına uğradığı ya da şikayette bulunulmadığından cezalandırılmamış olsa bile, mirasçılıktan çıkarma sebebi gerçekleşmiş olur, yeter ki, aile bağını koparmış olsun. Failin asli fail olması da gerekli değildir. Örneğin, çok kızdığı kocasını sakat bırakacak şekilde dövmesi için oğlunu teşvik eden kadın da, MK 510 b.l kapsamında mirasçılıktan çıkartılabilir.
MK 510 b.l suçtan söz ettiğine göre, fiilin hukuka aykırı ve kasten ika edilmiş olması gerekir. Bu bakımdan kendisine saldıran babasını yaralayan çocuk meşru müdafaa durumunda olduğu için ıskat edilemez. Bunun gibi mirasbırakana saldırıp da onu yaralayan saklı paylı mirasçı ayırt etme gücüne sahip değilse, kusurlu olmayacağı için mirasçılıktan çıkartılamaz. Buna karşılık ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği hallerde BK 54/11 örneksemeyle uygulanmalıdır. Bu halde mirasçılıktan uzaklaştırma fiilini gerçekleştiren saklı paylı mirasçı, kendi kusuru ile bu duruma düşmediğini ispat edemezse MK 501 b.1e göre mirasçılıktan çıkartılabilmelidir.
Son olarak belirtelim ki, fiilin işlenmesinde mirasbırakanın müterafik kusuru varsa ve bu mirasçınınkinden fazla ya da en az aynı derecede ise mirasçılıktan çıkarmaya gidilememelidir. Miras bırakanın evlenmek istemesi şahsa bağlı ve onun tasarrufunda ve isteğine göre yerine getirilmesi gereken BİR HAKTIR. Bu hakkın kullanılmasına başka bir kişinin evlat olsa dahi müdahalesi uygun görülmemelidir.
MK 510 b.1’e göre, aile bağlarını koparacak nitelikte olan fiilin mirasbırakan ya da onun yakınlarına karşı işlenmiş olması gerekir.
İkinci ve en önemli sebep olarak ise, somut olayın bağlama kuralı mirasbırakan ya da ailesine karşı Aile Hukukundan doğan görevlerin önemli ölçüde ihlalidir.
Aile görevlerinin ihlalinin başında MK 364deki nafaka borcunun yerine getirilmemesi yer alır. Daha genel bir hüküm ise MK 322de vardır. Ana baba ve çocuğun, aile çıkarlarının gerektirdiği ölçüde, karşılıklı olarak yardım ve saygı göstermelerini öngören bu hükme aykırı davranış, mirasçılıktan çıkarma sebebi olur. Aynı şekilde karı-koca arasındaki sadakat borcunun ihlali de (MK.185/II, III) bu bende göre mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturur.
Iskat sebebi olabilmesi için, Aile Hukukundan doğan görevin ihlali kusurlu olmalıdır. Ancak, Aile Hukukundan doğan her görevin sırf kusurlu ihlali de mirastan çıkarma sebebi oluşturmaz. Mirasçılıktan çıkarma için görevin önemli ölçüde (ağır) ihlal edilmiş olması gerekir.
Iskat sebebi olabilmesi için, Aile Hukukundan doğan görevin ihlali kusurlu olmalıdır. Ancak, Aile Hukukundan doğan her görevin sırf kusurlu ihlali de mirastan çıkarma sebebi oluşturmaz. Mirasçılıktan çıkarma için görevin önemli ölçüde (ağır) ihlal edilmiş olması gerekir.
MK.510 b.1’de olduğu gibi burada da, Aile Hukukundan doğan görevin önemli ölçüdeki ihlalinin, mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilmesi için, objektif ve sübjektif unsurların bulunmasına bağlıdır. Daha açık bir deyişle, fiil, önce objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte olmalıdır. Fakat, daha da önemlisi, görevi ihlal eden fiilin sübjektif olarak da aile bağını koparmış olması gerekir.
Bu açıklamaların sonunda Aile Hukukundan doğan görevlerin ne olduğunun açıklanmasında fayda görmekteyiz.
Ev başkanlığı, aile reisliği, aile başkanlığı en geniş anlamıyla aileyle ilgili ve toplumun en küçük, ancak en önemli temel taşı olabilecek nüvesini oluşturan birliğin başkanlığını ifade eder. MK.367/I deki Aile şeklinde birlikte yaşanan birden çok kimsenin oluşturduğu ibaresiyle düzenleme getirilmiştir.
Ev başkanının kim olacağı MK.367/I de düzenlenmiştir. Aile reisinin ev kurallarını belirlemek ve aile gibi yaşama, bir düzeni, aile birliği içindekilerle birlikte ve onların menfaatleri gözetilerek yapmak onun yükümlü olduğu kurallardır.
Evlat ise, ailenin soyadını alarak, kan bağının yaratarak oluştuğundan erginde olsa aile birliğinde hakların zedelenmemesine, ana ve babaya karşı hak ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesindeki görevini oluşturmaya, saygı ve sevgi sınırları içinde kalarak hareket etmeye, aile bağını ortadan kaldırmamaya gayret etmelidir. Gerek kan bağına, gerekse toplumsal ve geleneksel görevin varlığına, ana-babaya karşı aile birliğinin ve Aile Hukukundan doğan görevlerin yerine getirilmesindeki amaç sebeplerinin bir sonucu olduğu unutulmamalıdır. Bu iktidar yalnızca evlata tanınmış nesebin gerektirdiği bir mecburiyetten doğduğu gözetilmelidir. Bu temel kurallara göre, somut olaya entegre ettiğimizde ortaya çıkan sonuç ise şudur.
Toplumumuzun temel yapısına, sosyolojik bir sonuca, Anadolu Kültürüne ve tanık beyanlarına göre sübut bulan sözlerin söylenmesi yadırganır ve benimsenmeyip, ağır bir ihmal ve kusur olarak kabul edilir.
Dosya kapsamından davacıların murisi M. S. T. tarafından düzenlenen dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameden önce düzenlenen 20.10.1988, 01.02.1989 ve 09.03.l990 tarihli
vasiyetnamelerde çocukları davacı A.le diğer davacı S. Z.’nın babası A.’yi mirasçılıktan çıkardığı ve en son düzenlenen ve dava konusu olan 02.08.1994 tarihli
vasiyetnamede ise Bundan önce noterde düzenlenen 3 vasiyetnameden rücü edildiğini, oğulları A. ve A.’in ıskat hükümleri dışında hükmü kalmadığını, 12.09.1988 tarihinde oğullarının kendisine karşı ağır hakaret edip, ölümle tehdit ettiklerini, bu nedenle oğulları A. ve A.’i mirastan ıskat ettiğini, A. ve A.’in çocuklarının sadece mahfuz hisse alacaklarını beyan edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının mirasbırakanı tehdit ettiği tanık beyanlarıyla belirlenmiştir. Oluş ve kabule göre bu sonuç aile bağlarını koparacak nitelikte olup, Aile Hukukundan doğan görevini önemli ölçüde ihlal etmiştir. Mirasbırakanın üç ayrı tarihte yaptığı vasiyetnameyle sürekli olarak ıskat tasarrufunu yapmış olmasına göre de, affetme sınırının içinde olmadığı görülmektedir.
Iskat tasarrufunun somut olaya göre ve oluş ve kabul belirlenmiş bulunması sebebiyle kabul etmemek ıskat hakkını ortadan kaldırmak demek olup, Aile Hukuku görevinin önemli ölçüde ihlali sayılmalıdır. (Prof Dr. M. Dural-Prof. Dr. T. Öz. Miras Hukuku, 2011 İst. sh. 201-202)
Bu bağlamda; vasiyetnamedeki mirasbırakanın tasarrufuna saygı göstermek ve oluşa göre eylemiyle ıskata sebebiyet veren davacının davasının reddi kararının onanması, bozma kararındaki gerekçelere iştirak etmediğim hususundaki Karşı Oyum’dur. (¤¤)
————————————————————–