Usuli kazanılmış hak kavramı
Usuli kazanılmış hakkın anlaşılır ve net tanımı genelde yapılmamaktadır. Çoğunlukla tanımlarda ‘taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan haktır.’ denilmekte ne olduğu anlaşılamamaktadır. Basit mantıkla, itiraz edilmeyen hususların kesinleşmesi, yeniden tartışılamamasıdır.
Yerel mahkeme veya istinaf mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında yeniden yargılama yapar. Ancak bu yargılamanın sınırlarının çizili ve dardır. İlk derece veya istinaf mahkemesi bozma kararı kapsamında inceleme yapmak zorundadır. Bozma kararının dışındaki sebepler ile tahkikat yapamaz. Önceden yapmış olduğu usuli işlemleri yok sayarak yeni bir karar yaratamaz. Yerel mahkemece verilen karar, Yargıtay tarafından onaylanırsa artık kesinleşmiş kabul edilir. Ancak kararın bir bölümü bozulursa, sadece bozulan kısım için tahkikat yapılır, diğer bölümler onaylanmış kabul edilir, kesinleşir. Yemin teklifinin hatırlatılmaması nedeniyle bozulan aşağıdaki kararda, yerel mahkeme tahkikat sınırını aşıp hatalı olarak tanık dinletmiş, tahkikat sınırını aşmıştır. Usuli kazanılmış hak olmasa, Yargıtay’dan yıllar sonra dönen dosya başka bir hakim tarafından yeniden ele alınacak, tekrar tahkikat yapılacak, zıt kararlar çıkacak ve yargılama sürüncemede kalacaktır.
“Davacının davalı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğu, bu hakkının hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş, davacı vekili yemin teklifinde bulunmayacaklarını belirtmiştir.Bozma ilamına uyulmakla davalı yararına usuli kazanılmış hak oluştuğundan sadece davalıya yemin teklifinde bulunulabileceği halde davalının usuli kazanılmış hakkı ihlal edilecek şekilde yeniden araştırma yapılarak 14.04.1999 tarihli belge delil başlangıcı kabul edilerek ve tanık dinlenmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 14.HD., 05.05.2015, E. 2015/1598, K. 2015/5028
İlk derece mahkemesinin kararı tanıkların dinlenmemiş olması nedeniyle bozulmuşsa, önceki işlemler geçerli olacaktır. Bundan sonraki işlemler, bozma kapsamına dahil oldukları oranda geçersizdir. (Prof.Dr.Abdurrahim Karslı, İstanbul,2012-Medeni Muhakeme Hukuku 3.Baskı s.827)
Bozma kararı bir kanun hükmü atlanarak veya yanlış yorumlanarak verilmiş olsa bile, bozmaya uyulduktan sonra usuli kazanılmış hak meydana gelir. Kararın yanlışlığı ileri sürülemez.
Uygulamada görülen bir örnek, davalı lehine karar verilmiş olmasına rağmen davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesidir. Davalı taraf kararı temyiz etmezken, davacı taraf kararı temyiz eder. Yargıtay’ın bozması sonucunda, davalı kararı temyiz etmediğinden bozmaya uyarak davalı lehine vekalet ücretine hükmedilemez. Davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil edecektir.
Bu nedenle, bir taraf karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmasını önlemek için kendi lehine olan bir hükmü temyiz edebilir.
Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz edip, diğer tarafın itiraz etmemesi halinde usuli kazanılmış hak.
Hak itiraz edenin lehine doğmaktadır. Bu yüzden avukatlar yargılamada aleyhe hususları kabul etmez ve rapora itirazda bulunurlar.
“H.M.K’nın 281.madde hükmüne göre, yargılama sırasında yanlardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi, itiraz eden taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturur. Taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğer tarafın itirazı üzerine ya da mahkemece kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve sonuncu rapor, önceki rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, önceki rapor itirazda bulunmayan yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre karar verilir.’ Yargıtay 17.HD., 13.09.2017, E. 2016/14455, K. 2017/7655
Örneğin bir trafik kazasında, kusur durumları %50 olarak iki tarafa paylaştırıldı. Davacı %50 orana itiraz etmedi, ancak davalı kusurunun olmadığı itirazı ile yeni rapor talep etti. Alınan yeni raporda davalının %75 kusurlu olduğu sonucuna varılırsa, usuli kazanılmış hak gereği, %50 olan rapor esas alınacak, itiraz eden aleyhine olan rapor dikkate alınamayacaktır.
Usuli kazanılmış hak itiraz eden lehine, itiraz etmeyen aleyhinedir.
Yargılama sırasında yanlardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi, itiraz eden taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturur. Taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğer tarafın itirazı üzerine ya da mahkemece kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve sonuncu rapor, önceki rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, önceki rapor itirazda bulunmayan yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre kararverilir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2014/1503 K. 2015/13111 T. 1.12.2015
Bozma sonrasında kanun değişikliği olursa usuli kazanılmış hak uygulanacak mıdır?
Bozma sonrasında kanun değişir veya yeni bir kanun yürürlüğe girerse, kanunda geçiş hükümleri varsa, derdest davalara uygulanacağı söyleniyorsa Yargıtay kararının bağlayıcılığı kalmayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin kanunu iptal etmesi de aynı niteliktedir.
EMSAL KARARLAR:
Yargıtay Büyük Genel Kurul, 04.02.1959, E. 1957 / 13, K. 1959 / 5; “Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş, sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usuli hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahut da onu hedef tutan, bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir boşama sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet dairece de bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir.”
İçtihatları Birleştirme BGK, 09.05.1960, E. 1960/21, K. 1960/9 sayılı içtihadı birleştirme kararı; “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.”
Hukuk Genel Kurulu 2014/70 E. , 2015/1680 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/09/2013
NUMARASI : 2013/353-2013/490
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.12.2012 gün ve 2012/478 E, 2012/645 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28.03.2013 gün ve 2013/3248 E, 2013/5813 K. sayılı ilamı ile,
“Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının basın toplantısında ve internet sitesinde yaptığı bir kısım açıklamalar ile kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürerek manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, davaya konu açıklamaların kaynağının davacının kendi beyanları olduğunu, kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen dava dosyasının içerisinde yer alan ifadelerden yola çıkılarak açıklamaların yapıldığını iddia ederek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme tarafından, “davacının başkalarını kötülemek amaçlı olarak ve para karşılığı kitap yazdığı iddiasının davalı tarafça kanıtlanamadığı” gerekçesiyle verilen, davanın kısmen kabulüne dair 02/06/2011 tarihli karar, Dairemizin 20/06/2012 gün 2011/9284 Esas – 2012/10834 Karar sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamında; kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ancak ilgili mahkemeye müzekkere yazılmamıştır. Davalı yan, davacının adı geçen dosyadaki savunmalarına ve dosyada olduğunu iddia ettiği makbuza dayandığına ve mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre bozma ilamının gereği yerine getirilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı E.. P.. vekili 25/04/2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; yurt çapında yayın yapan yayın kuruluşları ve davalıya ait www.b….r adlı sitede davalının bir yurt dışı gezisi sırasında yapmış olduğu basın toplantısı ile ilgili haberlere yer verildiğini, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, gerçek dışı mesnetsiz ifadelerle kamuoyu husumetinin davacıya yöneltilmesine çalışıldığını, davacının;
“…E.. P..’dan bahsediyorum. Bu adamın karşılığında da gazeteci yazıyor. Ama bu kitapları niçin yazdığı ortaya çıktı. Kitap serbest ama adam içerde. Çünkü Türkiye’de hükümetlere karşı, parlamentoya karşı bir psikolojik harekât başlatmıştı. AK Parti’nin önde gelen üç kurucusu, Başbakan, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı hakkında bu kişiye birileri kitap yazdırdı. Benim adıma ‘Musa’nın mücahiti’ dediler, bugünkü Cumhurbaşkanına ‘Musa’nın Gülü’ dediler, Başbakan’a ‘Takunyalı Führer’ dediler. Bu kitaplar hala satılıyor. Kitapla uğraşmıyoruz biz, ama bu adam dedi ki ‘Bana para vererek bunları yazdırdılar’, ona para vererek bunları yazdıranlar da verilen paranın makbuzu da şu anda Ergenekon dosyasının içerisinde …”
şeklinde beyanda bulunarak doğrudan şahsının hedef alındığını, konuşmada bahsi geçen kitabın en çok okunan kitaplar listesinde yer aldığını, davalının makamı dikkate alındığında yargılamayı etkileme amacıyla hareket ettiğini, müvekkilime atfedilen “para vererek bunları yazdırdılar” sözlerinin tamamen gerçek dışı olduğunu, yurt çapında yayıncı kuruluşlarla davalının resmi internet sitesinde adeta kalemini satan yazar olarak nitelendirildiğini, hükümetlere parlamentoya komplo kuran kişi olarak tanımlandığını, bütün bunlar ispatlanmışçasına dava sürecinde kamuoyuna açıklamalar yapılarak masumiyet karinesinin hiçe sayıldığını, kamuoyu nezdindeki ağırlığın dikkate alınmasını istediklerini belirterek 20.000 TL manevi tazminatın 06.04.2011 açıklama tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.
Davalı B.. A.. vekili 20.05.2011 tarihli havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; olayda kişilik hakkı ihlalinin bulunmadığını, dava konusu beyanın küçük bir bölüm olduğunu ve manevi zarara neden olacak ifade içermediğini, davalının bir basın açıklamasında yaptığı konuşmadan alıntılara yer verildiğini, eleştiri dahilinde kişisel görüşlerini belirttiğini, gözaltı ve tutuklamalarla ilgili açıklamalar yaptığını, davacı hakkında basından ve Ergenekon adıyla bilinen davaya ait dosyada yer alan ifadeler olduğunu, davacının hakaret olarak algıladığı sözlerin kendi ifadeleri olduğunun ortaya çıkarılması gerektiğini, Ergenekon adlı dosyada yer alan davacının söylemlerinden yola çıkarak söylenilen sözler olduğunu, hukuki kişilik değerlerinden hiçbirisine saldırı niteliğinde söz olmadığını, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine, aksi takdirde uygun bir tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine, Özel Dairece “davaya konu sözlerin söylenmesine neden olduğu belirtilen kitap taraf vekillerinden istenilmeli, bu kitapta davalı hakkında yazılan sözler değerlendirilmeli ve ayrıca kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir” gerekçesi ile ilk hüküm bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulmuştur.
Bozma ilamına uyan mahkeme gerekli araştırmayı yaptığını belirterek davayı yeniden kısmen kabul etmiş, kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, yukarıda belirtilen gerekçe ile mahkeme kararı Özel Daire tarafından ikinci defa bozulmuştur.
Bozma kararına karşı mahkemece “bozma üzerine verilen süre içerisinde davalı vekilinin ibraz ettiği yazı ve 27.10.2012 tarihli celsedeki beyanına göre, dava konusu ifadenin dayanağının Zaman Gazetesi’ndeki 16.10.2010 tarihli yazısı olduğu, makbuzun da Kardak Yayın Ltd. Şti.nin basılan ve Jandarma Genel Komutanlığı’na satılan kitabı ile ilgili bulunduğu, bizzat davalı vekilinin 27.12.2012 tarihli celsedeki beyanlarından anlaşıldığından bozma gereği Ergenekon dosyasından getirtilecek olan belgelerin bizzat davalı vekilinin beyanına göre dosyaya geldiği” gerekçesi ile direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere, bir davada, mahkemenin veya yanların yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine ve diğeri aleyhine doğmuş ve buna uyulması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilir.
Örneğin, bir yanın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile, diğer yan lehine usuli kazanılmış hak doğar. Aynı biçimde mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uyması ile bozma kararı lehine olan yan bakımından kazanılmış hak doğar.
09.05.1960 gün ve 1960/1-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi; “Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nda, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir hüküm yok ise de, Yargıtay’ın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma amacıyla kabul edilmiş olması yanında, hukuksal anlamda istikrar amacına ulaşmak isteğinin kabul edilmiş bulunması bakımından, usule ait kazanılmış hak kurumu, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Esasen, hukukun kaynağı sadece yasa olmayıp, yargısal içtihatlar dahi hukukun kaynağı olduğundan, söz konusu usuli kazanılmış hak için kanunda açık hüküm bulunmaması, onun kabul edilmemesini gerektirmez.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir.
Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur.
Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönemeyeceği gibi, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.09.1982 gün ve 1982/7-1798-785 ile 04.01.1969 gün ve 1969/8-455-6 sayılı ilamları). Aynı biçimde mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra, bu durum lehine olan yan yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.09.1971 gün ve 1975/8-433-510 ile 04.05.1979 gün ve 1979/7-91-430 sayılı ilamları).
Usuli kazanılmış hak kurumu, usul hukukunun vazgeçilmez, düzen ve istikrarı koruyan temel kurallarından olup kamu düzeni ile ilgilidir.
Somut olayda: dosya içinde yer almasa da bozma ilamı doğrultusunda kitapların temin edildiği duruşma zabıtlarından anlaşılmaktadır. Ne var ki diğer bozma gerekçesi doğrultusunda kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davanın görüldüğü mahkemeye müzekkere yazılmadığı davalının beyanı doğrultusunda araştırma yapılmamıştır.
Her ne kadar davalı vekili bozma sonrasındaki celsede “müvekkilimizin konuşmasının dayanağı yazılı ve görsel basında yer alan bu ve bunun gibi haberlerdir. Bu haberin bir örneğini ekte sunuyoruz.” demiş ise de, devamında “Ergenekon dosyasından BDDK murakıplarınca hazırlanan raporu ve ekte sunmuş olduğumuz haberde ver alan makbuzun istenmesini talep ediyoruz. Görüleceği üzere müvekkilimizin, davacı hakkındaki söylemleri basında yer alan haberlerden ibarettir. Bu haberlerinde dayanağı Ergenekon dosyası ve bu dosyada ver alan tespit raporları ve makbuzlardır” şeklinde beyanda bulunmuş, temyiz dilekçesinde de aynı gerekçeleri ileri sürmüştür.
Davalının duruşma sırasındaki beyanı ve temyiz gerekçeleri bir arada değerlendirildiğinde, bozma kararına uyulmasına açıkça karar verilmesi ile davalı yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğmuştur. Bundan sonra mahkemece, bozma kararı doğrultusunda kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile önceki kararda direnilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan üyeler davalının bozma sonrasındaki beyanı dikkate alındığında beyanın kaynağının gazete kupürleri olduğunun belirlenmesi karşısında artık bozma kararındaki hususların araştırılmasına gerek olmadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiğini savunmuşlar ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
O halde, mahkemece uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak gerekirken doğan usulü kazınılmış hakka aykırı biçimde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 17.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.