Tanık Dinletmekten Vazgeçiyoruz
Duruşma salonunda bir tanığın adı geçiyor. Hatta belki de tanık çağrılmış ama henüz dinlenmemiş. Sonra bir taraf çıkıp diyor ki: “Sayın hâkim, bu tanığı dinletmekten vazgeçiyorum.” Bu cümle, sıradan gibi görünse de usul hukuku açısından hayati bir öneme sahiptir. Zira tanıktan vazgeçme konusu, sadece vazgeçen tarafı değil, karşı tarafın haklarını da doğrudan etkiler.
Bu yazıda, delilden vazgeçmenin mümkün olup olmadığını, hangi şartlara bağlı olduğunu, tanık dinlenmesinden vazgeçildiğinde hâkimin karşı tarafa ne sorması gerektiğini ve HMK m.196’nın bu konuda ne dediğini detaylıca ele alıyoruz.
Delilden Vazgeçilebilir mi? HMK m.196 Ne Diyor?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 196. maddesi açıkça şunu düzenler:
“Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.”
(HMK m.196/1)
Bu düzenlemeye göre bir taraf, kendi sunduğu bir delilden vazgeçmek istiyorsa, karşı tarafın açık rızasını almak zorundadır. Bu rıza yoksa, mahkeme delili dikkate almalıdır. Çünkü usul hukuku, yalnızca taraf iradeleriyle değil, yargılamanın adil yürütülmesi amacıyla kurallarla da şekillenir.
Tanıktan Vazgeçmek Ne Anlama Gelir?
Tanık, bir delildir. Dolayısıyla, “Tanıktan vazgeçtim” demek, “Bu delilden vazgeçtim” demektir. O hâlde yukarıdaki madde burada da doğrudan uygulanır.
Ancak uygulamada ne yazık ki bu madde zaman zaman göz ardı ediliyor. Hâkim, taraflardan biri tanıktan vazgeçtiğinde, karşı tarafa hiçbir şey sormadan tanığın dinlenilmemesine karar verebiliyor. Bu ise, yargılamanın silahların eşitliği ilkesine aykırıdır.
Hâkimin Sorması Gereken Soru: “Karşı Taraf Ne Diyor?”
Tanıktan vazgeçme beyanı geldiğinde hâkimin şu soruyu sorması gerekir:
“Karşı taraf bu tanığın dinlenilmemesine razı mısınız?”
Eğer karşı taraf, “Hayır bu tanığın dinlenmesini istiyorum” diyorsa, artık bu tanık sadece ilk tarafın değil, iki tarafın ortak delili hâline gelir. Bu durumda hâkim, tanığı mutlaka dinlemelidir. Çünkü artık tanık, yargılamanın ortak gerçeğini ortaya çıkaracak bir araçtır.
Aksi bir uygulama, ispat hakkının ve çelişmeli yargı ilkesinin ihlalidir.
“Somut uyuşmazlıkta; iddianın ispatı amacıyla davacı tarafça üç, savunmanın ispatı amacıyla da davalı tarafça yedi tanık ismi bildirildiği, …/…/… tarihli duruşmada davacı tanıklarından ikisinin dinlenildiği, davacı vekilince tanık listesinde bildirilen tanıklarından …’nin dinlenmesinde vazgeçildiği; ancak davalı vekilince tanık …’nin duruşma salonu dışında hazır olması ve sigortalı tek tanık olması sebebiyle bu tanığı dinletmek istediklerinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Davacı tanığı olarak dinletileceği açıklandıktan sonra tanığın dinlenmesinden vazgeçilmesi ancak 6100 sayılı Kanun’un ilgili maddesine göre davalının açık izni ile mümkün olup, davalı vekili ilgili celsede muvafakatlerinin olmadığını ve tanığın dinlenmesini istediklerini beyan ettiğinden, davacı tanığı …’nin dinlenmesi gerekirken bu tanık dinlenilmeden karar verilmesi isabetli olmamıştır.” T.C. Yargıtay 9.HUKUK DAİRESİ Esas:2021-1526 Karar:2021-5491 Karar Tarihi:04.03.2021
Karşı Tarafın Tanığından Vazgeçmesi Ne Anlama Gelir?
Bir diğer önemli soru ise şu: Karşı tarafın tanığı dinletmekten vazgeçmesi durumunda, bu tanık artık dinlenmeyecek mi?
Hayır. Eğer diğer taraf bu tanığın dinlenmesini istiyorsa, HMK m.196 gereği tanık dinlenmelidir. Çünkü artık bu tanık, yalnızca bir tarafın değil, iki tarafın da gerçeğe ulaşmak için başvurduğu ortak bir delil konumuna gelir.
Uygulamada Yapılan Hatalar Nelerdir?
- Taraflardan biri tanıktan vazgeçtiğinde hâkimin karşı tarafa hiç sormadan tanığı listeden çıkarması.
- Tarafların açık rızası olmadan, tanığın dinlenmemesine karar verilmesi.
- Karşı taraf tanığın dinlenmesini istemesine rağmen, “O onun tanığıydı” gibi hatalı bir gerekçeyle tanığın dışlanması.
Bu tür uygulamalar, adil yargılanma hakkını, özellikle de ispat hakkını zedeler.