Kadının Beyanı Esastır İlkesi Nedir? Kadının İddiları Gerçek Kabul Edilir Mi?

Kadının Söylediği Herşey Gerçek Mi Kabul Edilir? Kadın Söyleyince Doğru Mu Sayılır?

Türk hukukunda cinsel suç ve cinsel şiddet vakalarında uygulanan “kadının beyanı esastır” ilkesi, adil yargılamayı ve masumiyet karinesini tehlikeye atan bir uygulama olarak eleştirilmektedir. Bu makale, ilkenin adalet, eşitlik ve hukuki denge prensipleri açısından yarattığı sorunları ve potansiyel adaletsizlikleri incelemektedir.

Türk hukuk sisteminde ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi, özellikle cinsel suç ve şiddet vakalarında, delil yetersizliği durumunda kadın ve çocukların beyanlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu ilke, Yargıtay kararlarında ve öğretide, mağdurun ruh sağlığı, yaşı, kişiliği ve beyanlarının çelişkili olup olmadığı gibi unsurların değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder.


Ayrıca, Türkiye’deki cinsel suç ve kadın cinayeti vakalarında mağdurların yeterli toplumsal ve yargısal güvenceye sahip olmamaları, bu tür vakaların genellikle tanıksız ve delilsiz işlenmesi ve mağdurların travmatik durumları, yargılamalarda cinsiyetçi önyargılar ve mağduru suçlama eğilimlerine dikkat çekmektedir.

Yargılamalarda kadın mağdurların beyanlarının değerlendirilmesinde, günlük yaşamın akışına uygunluk, tutarlılık ve istikrar, olay sonrası tanıklarla paylaşım ve hekim raporları gibi kriterler önem taşır.

Kadının Beyanı Esastır Hangi Kanunda Yazar

Kadının beyanı esastır şeklinde bir kanun maddesi yoktur. Bu mahkemeler tarafından belli ölçütler çerçevesinde uygulanan bir ilkedir.

İstanbul Sözleşmesi Ve Kadının Beyanı Esastır İlkesi Arasında Bağlantı Var Mıdır?

İstanbul Sözleşmesi, cinsel şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ile mağdurların korunması amacıyla tasarlanmış uluslararası bir sözleşmedir. Türkiye, bu sözleşmeyi 2011 yılında imzalamış ve 2014 yılında yasal olarak onaylamıştır. Sözleşmenin 40. maddesi özel olarak, cinsel şiddet mağdurlarının ifadelerinin soruşturma ve yargılama süreçlerinde dikkate alınmasını temin etmek üzere uygun önlemlerin alınmasını 40.maddede düzenlemiştir.

Bu düzenleme, Türk hukuk sisteminde “kadının beyanı esastır” ilkesinin hukuki zeminini oluşturur. Bu ilke, özellikle cinsel şiddet vakalarında mağdurların ifadelerine ağırlık verilmesini, bu sayede suçların cezasız kalmamasını hedefler.

Madde 40 – Cinsel taciz 

Taraf Devletler, özellikle de endişe verici, düşmanca, haysiyet kırıcı, aşağılayıcı veya saldırganca bir ortam yaratarak bir insanın onurunu zedelemek amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran, cinsel nitelikteki her türlü istenmeyen sözlü, sözsüz veya fiziksel davranışın cezai veya diğer yasal yaptırımlara tabi olmasını sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır.

1. İlkenin Adil Yargılama İlkeleriyle Uyuşmazlığı “Kadının beyanı esastır” ilkesi, masumiyet karinesini zedeleyebilir. Bu ilke, bazı durumlarda suçsuz bireylerin mağdur edilmesine sebep olabilir.

Özellikle, medyada sıklıkla rastlanan iftira mağduru erkeklerin örnekleri, bu ilkenin hukuki dengeyi bozduğunu göstermektedir.

Gerçek cinsel saldırı mağdurlarının yanında, yanlış beyanlarla suçlanan erkeklerin hayatlarının mahvolması, hukukun temel prensipleriyle çelişmektedir.


2. Yanlış Beyanlar ve Adaletsizlik Yanlış beyanlar, adil yargılanma hakkını ihlal eder. Bu durum, “kurunun yanında yaşın da yanması” durumuna yol açabilir, gerçek suç mağdurlarının yanı sıra suçsuz insanların da mağdur edilmesine neden olabilir.

Çelişkili bir beyana dayanılarak suçsuz birinin aylarca cezaevinde kalması, basına düşmesi, tecavüzcü olarak etiketlenmesi ve böyle hafızalara kazınması telafisi önlenemez bir yaradır.

İnsanların 3 gün dahi kalmaya dayanamadığı cezaevinde aylarca kalıp, kariyeri mahvolan bir daha iş bulamayan, arkadaş çevresini kaybeden insanlar büyük bir toplumsal soruna da yol açar.


  • Yalan Makinesi Testleri: Yalan makinesi testleri yapılmalı ve ciddi araştırmalar sonucu tutukluluk kararı verilmelidir.

    Yalan tespit testleri, yalan makinesi kullanılarak gerçekleştirilir ve kişinin fizyolojik tepkileri ölçülerek yanıtlarının doğruluğu değerlendirilir.

    Bu testlerin faydaları arasında doğruluk artışı, caydırıcılık ve psikolojik baskının azaltılması yer alırken, riskleri ise yanılma payı, test sırasında oluşan psikolojik stres, hukuki geçerlilik sorunları ve manipülasyon ihtimali olarak sıralanabilir.

    Yalan makinesi testlerinin, cinsel suç ve şiddet vakalarında ifadelerin değerlendirilmesinde yardımcı bir araç olarak kullanılması mümkün olsa da, sınırlılıkları ve yanılma payları dikkate alınmalı ve bu testler tek başına yeterli bir delil olarak görülmemelidir. Test sonuçlarının, deneyimli operatörler tarafından yürütülmesi ve dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
  • Beden Dili Analizi: Beden dili uzmanları, ifadeler sırasında gözlemlenen davranış ve jestleri analiz ederek, beyanların güvenilirliği hakkında bilgi sağlayabilir. Bu, özellikle maddi delilin yetersiz olduğu durumlarda kullanışlı olabilir.
  • Gelişmiş İfade Alma Teknikleri: Polis ve savcıların ifade alma süreçlerinde uyguladığı tekniklerin geliştirilmesi, özellikle bilişsel röportaj ve gelişmiş sorgulama yöntemleri gibi daha etkili ve insan haklarına saygılı yöntemlerin benimsenmesi önemlidir.
  • Psikolojik Değerlendirme: Uzman psikologlar ve psikiyatristler tarafından yapılan değerlendirmeler, mağdurun ruh hali ve ifadenin güvenilirliği hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir.
  • Teknolojik Araçların Kullanımı: Ses analizi, yüz ifadesi tanıma yazılımları ve diğer dijital teknolojiler, ifadelerin analizinde kullanılabilir.
  • Eğitim ve Farkındalık Programları: Polis, savcı ve hakimlere yönelik eğitim programları, cinsel suç vakalarında adil ve etkili soruşturma yöntemleri konusunda farkındalığı artırabilir.
  • Çok Disiplinli Yaklaşım: Hukuk, psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji gibi farklı disiplinlerden uzmanların iş birliği, daha kapsamlı ve objektif bir değerlendirme sürecinin oluşturulmasına katkı sağlayabilir.

Yalan Beyanda Bulunan Kadınların Ortak Özellikleri

Borderline kişilik bozukluğuna sahip olan bazı bireyler, aşırı duygusal dalgalanmalar ve kararsız ilişkiler nedeniyle istikrarsız davranışlar sergileyebilirler. Bu durum, nadir de olsa, ilişkilerde yaşanan sorunlara veya kişisel çatışmalara yanıt olarak intikam alma amacıyla cinsel saldırı veya tecavüz gibi ciddi suçlamalarda bulunma eğilimine yol açabilir.

Özellikle, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde gözlemlenen impulslu(Impulsif davranış, anlık dürtülere dayalı, planlanmamış ve düşünülmeden gerçekleştirilen eylemleri ifade eder.) davranışlar ve aşırı reaksiyon gösterme eğilimleri, gerçek olmayan iftira suçlamalarına sebep olabilecek zemin hazırlayabilir.


Bu gibi durumlar, hem suçlanan kişi için haksız yere ciddi sonuçlar doğurabilir, hem de gerçek mağdurların yaşadıkları ciddi olayların önemini azaltabilir. Bu nedenle, cinsel suç iddialarının değerlendirilmesinde dikkatli ve kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi, yanlış suçlamaların önlenmesi ve adaletin sağlanmasında önem taşır.

Boşanma Davalarında Kadının Beyanı Esas Mıdır?

Boşanma davalarında sıkça rastlanan “çamur at, izi kalsın” mantığı, tarafların birbirlerine karşı asılsız iddialar ve suçlamalar yoluyla üstünlük kazanma çabasını ifade eder.


Bu yaklaşımda, genellikle bir taraf diğerine karşı, gerçek dışı veya abartılı iddialarda bulunarak, karşı tarafın itibarını zedelemeye ve mahkemenin kararını kendi lehine etkilemeye çalışır.

Bu taktik, hukuki sürecin doğasını ve adil yargılanma ilkesini zehirleyebilir, çünkü asılsız iddialar, haksız yere kişilerin şöhretini ve psikolojik durumunu olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, bu tür davranışlar, boşanma sürecinin daha da uzamasına, taraflar arasındaki gerilimin artmasına ve çocuklar varsa onların da olumsuz etkilenmesine yol açabilir.

Boşanma davalarında kadının beyanı tek başına hükme esas alınmaz. Tanık beyanlarıyla bazı hususların da ispat edilmesi gerekir. Mahkeme somut duruma, tanıkların net beyanlarına göre karar verecektir. Kadın ve tanıkları psikolojik baskı yapıyor şeklinde soyut bir beyan ortaya atıp emsal bir olay ortaya koyamıyorlarsa bu beyana itibar edilmemesi gerekir.

Kadın tarafın ileri sürdüğü cinsel şiddet, abartılı cinsel fanteziler gibi ithamlar da ileri sürülmektedir. Burada beyanların yalan olduğu kadının çelişkili davranışlarından anlaşılabilir. Kadın abartılı cinsel fanteziler istenildiğini dilekçesinde beyan etmesine karşı, ilgili dönem atılan mesajlarda eşini ne kadar çok sevdiğini ve birlikte olmak istediğini, özlediğini söylemesi açık bir çelişkidir.

İnsanların evlendiği kişi ile boşandığı kişi farklı iki insandır. Boşanmanın hırsıyla dilekçelere yazılan beyanların %80 ve fazlasının yalan beyan olduğu hatta tarafların değil 3.kişilerin yönlendirmeleriyle yazılan beyanlar olduğunu dosyalarda görmekteyiz.

Boşanma Davasında Kadınların Tanıklığı Erkeğin Tanıklığına Üstün Tutulur Mu?

Kadınların tanıklığına üstünlük tanınması şeklinde bir kural yoktur. Kanunda tanıklık hususu düzenlenirken cinsiyet üzerinde durulmamıştır. Boşanma davalarında kadın tanıklar özellikle seçilerek mahkemede algı yaratılmaya çalışılmak istenilse de, tanık beyanlarının tutarlı ve birbirini desteklemesi gerekir.

Yalan tanıklık suçtur ve kamera görüntüsü, ses kaydı, yazışma, resmi mektup gibi kesin vasıtalarla aksi ispat edilebiliyorsa tanık hakkında yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulması gerekir.

Ceza Davalarında Kadının Beyanına Yaklaşım

Ceza davalarında Yargıtay’ın belirlemiş olduğu bazı kriterler olduğu gibi şikayetçi kadının hayat standardına, mesleğine bakılır ve bu iddiayı ileri sürmesinin iffetini nasıl etkileyeceği şeklinde bir kriterde değerlendirme yapılır.

Bir dosyada, şikayetçi kişi avukat olduğundan ve meslek itibariyle böyle bir şikayeti iftira amacıyla söylemeyeceği, kendi iffet ve itibarını sarsmayacağı ele alınarak beyanı esas alınmıştır. Başka bir dosyada ise para karşılığı cinsel ilişkiye giren bir kadının beyanı iffetli olmaması sebebiyle inandırıcı bulunmamıştır. Öğretide iffet kavramı bu nedenle sıklıkla eleştirilmektedir ancak uygulamada mahkemede kanaat oluşturmaya halen devam etmektedir.

KriterAçıklama
Beyanın Hayatın Olağan Akışına Uygun OlmasıBeyanın gerçekçi ve olayın doğasına uygun olması beklenir. Olayın bağevinde gerçekleştiği söylenmesine karşı ilgili bağevinde ustaların tadilat yapması eylemin imkansız olması çelişkidir.
Beyanın Samimi, Tutarlı ve İstikrarlı Olmasıİfade süresince tutarlılık ve istikrar göstermesi önemlidir. Kollukta verdiği ifade ile mahkemede söyledikleri arasında zaman, yer olayların sıralaması açısından farklılık varsa şüpheden sanık yararlanır.
Beyanın Mağdur ile Bir Husumetten Kaynaklanmamasıİfadenin kişisel husumet ya da yalan temelli olmaması gerekmektedir. Erkek terk ettiği için veya başka bir ilişkisi olduğu için suçlanıyorsa ortada husumet olduğu varsayılır.
Beyanın Olay Ertesinde Hemen Tanıklarla Paylaşılmış OlmasıOlayın hemen ardından başkalarıyla paylaşılması, ifadenin güvenilirliğini artırır. Olayın üzerinden aylar geçtikten sonra şikayete tabi olması şüphe uyandırır.
Beyanın Doktor Raporları ile Belgelenmiş OlmasıTıbbi raporlar, mağdurun beyanını destekleyici nitelikte olabilir. Cinsel eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, teşebbüs aşamasında mı kaldığı, rızanın olup olmadığı kararı etkiler.

Kadının Beyanı Esastır Dersek Masumiyet Karinesi Çiğnenir Mi?

Masumiyet karinesi, bir kişinin suçlu bulunana kadar hukuken suçsuz sayılmasını ifade eder. Bu ilke, Türkiye Anayasası’nda ve uluslararası insan hakları belgelerinde yer alır. Bir yargılama sürecinde, bu ilke, sanığın suçsuz olduğu varsayımı üzerine kurulur ve bu varsayım ancak yeterli ve geçerli delillerle çürütülebilir.

Mağdur kadınlar olduğu kadar kötü niyetli ve karşısındaki zarar vermeyi hedefleyen, elinden gelse cinayet işleyecek kadınlar da vardır. Bir toplumun tamamının masum ve mağdur olduğunu düşünemeyiz. Sırf birinin hayatını mahvetmek için yapılan iftiralar da mağduriyetler kadar çoktur. Bu rus ruletine benzer. Kadının beyanını sadece o kişi kadın olduğu için doğru olduğunu esas alırsak, masum kişilerin de hayatlarının sönmesine yol açabiliriz.


“Müşteki beyanına göre olay 25/01/2014 tarihinde meydana gelmesine rağmen müşteki olaydan yaklaşık 1,5 ay sonra 07/03/2014 tarihinde şikayetçi olmuştur. Kızının cinsel istismar gibi vahim bir eyleme maruz kaldığını öğrenen müştekinin olayın üzerinden 1,5 ay geçtikten sonra şikayetçi olması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.

Zaten müşteki neden hemen şikayetçi olmadığını da aşamalarda farklı şekilde ifade etmiştir. Bu durumun sebebini ilk ifadesinde eşi cezaevinde olduğundan moralinin bozulmaması için olaydan ilk önce eşine bahsetmediğini ancak daha sonra olayı anlatınca eşinin söylemesi üzerine şikayetçi olduğu şeklinde belirtmişken, mahkememizdeki ifadesinde sanık ve ailesi engellediği için hemen şikayetçi olamadığını söylemiştir.

Dolayısıyla kendi içinde kısmi çelişkiler barındıran müşteki beyanlarına itibar edilmemiştir.

Sanık 47 yaşındadır, mağdur ise 11 yaşındadır yani sanığın torunu yaşındadır.

Sanık ilk aşamadan itibaren mağduru öpmediğini savunabilecek durumda iken yanağından öptüğünü kabul etmiştir, bir kişinin torunu yaşındaki bir çocuğu yanağından öpmesinin cinsel amaçla yapılmış bir eylem olduğunu kabul etmek bizim geleneklerimizde ve kültürümüzde çok önemli bir yeri olan çocuklara şefkatli davranma ilkesini hiçe saymak anlamına gelecektir.

Yine yerleşik Yargıtay içtihatlarında bir kadının namusunu ortaya koyarcasına cinsel saldırıya uğradığını ileri sürmesi tek başına eylemin delili sayılmış ise de olayımızda mağdur çocuktur ve yetişkin bir kişi düzeyinde namus algısı oluşmaması muhtemeldir.

Zaten Yargıtay içtihatlarında bir kadın için namus kavramının ne derece önemli olduğundan hareketle bu sonuca varılmaktadır olayımızda ise bu denli bir eylem 1,5 ay bekledikten şikayete konu edilmiştir ve bu durum şüphe oluşturmaktadır.

Bu açıklamalar doğrultusunda her ne kadar sanık hakkında cinsel istismar suçundan kamu davası açılmış ise de mağdurun ve müştekinin iddialarını destekleyecek kesin ve inandırıcı bir delil elde edilememiştir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi de dikkate alınarak sanığın üzerine atılı suçu işlediği sabit olmadığından beraatine”’ gerekçesiyle sanık hakkında karar verilmiştir.” YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 8021 Karar: 2023 / 4913 Karar Tarihi: 07.09.2023


“Sanık hakkında kurulan hükümlerde, olayın intikal şekli ve zamanı, her iki mağdur beyanının alınan genital muayene raporları ile doğrulanmaması, 15.05.2019 tarihli adli görüşmeci değerlendirme raporunda mağdure …’un vermiş olduğu öykünün kendi içinde tutarsızlıklar oluşturması, hiç bir olayla ilgili tarih ve ayrıntı verememesi karşısında ifadesinin tatmin edici olmadığının belirtilmesi, sanık ile mağdurların annesi katılan … arasında gerek geçimsizlik ve boşanma gerekse katılan ile sanığın babası arasında gayri meşru ilişki iddiasından kaynaklanan husumet bulunması, tanık anlatımları, savunma ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkumiyet kararlarının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükümlere yönelik istinaf başvurularının kabulü yerine esastan reddedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.”YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 472 Karar: 2023 / 4550 Karar Tarihi: 22.06.2023


“Mahkemesince; ”sanık aşamalarda katılan ile rızaya dayalı menfaat karşılığı cinsel birliktelik yaşadıklarını, ancak müştekinin iddialarının asılsız olduğunu aşamalarda dile getirmiştir. Katılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği 29.07.2022 tarihli ilk beyanında sanığın 2022 yılı Mart ayında ofiste ön özel bölgesini, kendisinin ön özel bölgesine sokarak cinsel saldırıda bulunduğunu dile getirmiş, 12.08.2022 tarihli kollukta alınan beyanında ise ofiste sanığın kendisiyle zorla ters ilişkiye girdiğini dile getirmiştir. Katılan mahkememizce alınan beyanında ise Mart ayında yaşanan olaya ilişkin olarak sanığın pantolonunu çıkarmaya çalıştığını, istemediğini ve bağırdığını, tam cinsel birleşmenin olmadığını söyleyip ardından beyanlarında çelişki üzerine sorulduğunda ise cinsel birleşmenin olduğunu söylemiş aşamalardaki tüm beyanlarında çelişkiye düşmüştür. Katılanın 15 Mart 2022 günü yaşanan olaya ilişkin olarak sanığın zorla kendisine senet imzalattırdığını dile getirmiş olmasına karşın sanığın katılanın maddi zorluğuna yardımcı olmak maksatlı borç karşılığı katılana senet verdiğini, katılandan borçlarını ödemesini ve kendisine bildirmesini istediği, katılanın da çeşitli yerlere ödeme yaptığına dair ekran görüntüleri ile \”ödeme yaptım..\” şeklinde mesajı sanığa gönderdiği, bu yönde sanığın kendi savunmasını doğruladığı dosyaya sunmuş olduğu mesaj çıktılarından anlaşılmıştır. Katılan beyanında olay günü ofiste bağırdığını, tanık …’nin kendisini sakinleştirdiğini söylemiş, lakin olay günü şirkette bulunan hiç bir tanık katılan beyanını doğrulamamıştır. Tanık …’in ise olaya ilişkin bizzat bilgi ve görgüsünün olmadığı beyanlarından anlaşılmıştır. Yine katılanın beyanında 12 yıl önce sanığın kendisine tecavüz ettiğini söylemesine rağmen devamında sanığın danışmanlığını yaptığı şirkette sanık vesilesi ile işe girmiş olması, bu süre zarfında sanık ile görüşmesi yaşandığını iddia ettiği tecavüz olayından sonra hayatın olağan akışına aykırıdır. Katılan dosyaya yaralandığına ilişkin fotoğraflar sunmuştur. Ancak bu yaralanmaların sanık tarafından yapılıp yapılmadığı, hangi zaman aralığında ne şekilde olduğu belirli değildir. Katılanın 12 yıllık süre içerisinde birden fazla kez sanık tarafından darp edildiğini söylemiş olmasına karşın iddia ettiği bu yaralanmalara ilişkin herhangi bir adli rapor mevcut değildir. Keza iddianamede belirtildiği şekilde sanığın katılanı tehdit ettiğine yönelik dosya kapsamında katılan beyanı dışında hiç bir delil bulunmamaktadır. İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2022/477 Esas sayılı dosyasında ise sanık …’ın 07.07.2022 tarihinde katılan …’i uygunsuz fotoğraflarını şantaj mahiyetinde gönderdiği iddiasıyla … hakkında şikayetçi olmuş, katılan … hakkında sanık …’e karşı \”şantaj, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek\” suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Katılan Siber İdir ise bu şikayet sonrası 28.07.2022 tarihinde sanık …’ten iş bu yargılamaya konu eylemler sebebiyle şikayetçi olmuştur. Tüm bu açıklamalar ışığında katılanın soyut beyanları dışında sanığın üzerine yüklenen suçları işlediğini gösterir, her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetine yeterli, inandırıcı ve kesin delil elde edilemediğinden, \”şüpheden sanık yararlanır\” ilkesi de gözetilerek üzerine yüklenen suçları işlediğinin sabit olmaması nedeniyle sanığın CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca her bir suç yönünden ayrı ayrı beraat kararı vermek gerektiği vicdani sonuç ve kanaatine varılmış” şeklindeki gerekçe ile sanığın atılı suçlardan beraatine karar verilmiştir.” YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 9338 Karar: 2023 / 5728 Karar Tarihi: 28.09.2023

Yorum Bırakın

Recent Articles

Ocak 14, 2025
Kuduz Hayvan Saldırısında Haklarınız ve Yapmanız Gerekenler!
Ocak 9, 2025
Sigara Firmasına Karşı Tazminat Davası Sigara Zararı: Sigara Firmalarına Nasıl Dava Açabilirsiniz?
Ocak 3, 2025
İkinci Kez Düzenleme Ortaklık Payı DOP Kesintisi Yapılabilir Mi?
Ocak 3, 2025
Yapı Ruhsatı Nedir?
Ocak 2, 2025
Sit Alanına Yapı Kayıt Belgesi Alabilir Miyiz? Danıştay Ne Dedi?
Aralık 31, 2024
Nafaka Nasıl Ödenir Açıklama Yazalım Mı? Yazmazsak Ne Olur?
Aralık 31, 2024
İdari İşlemin 5 Unsuru Nedir? İdari İşlemin İptali Nasıl Olur?
Aralık 28, 2024
Bayram Ve Genel Tatil Günleri Çalışanlara Ödenecek Ücret
Aralık 25, 2024
DOP Düzenleme Ortaklık Payı İmar Kanunu 18 Nedir?
Aralık 24, 2024
İş Sözleşmesi Devam Ederken İhtiyari Arabuluculuk ile Haklar Gasp Edilemez
Aralık 24, 2024
İnternet Alışverişlerinde Tüketicinin Cayma Hakkı
Aralık 20, 2024
Yapay Zeka İle Oluşturulan Cinsel İçerikli Fotoğraflar ve Şantaj
Aralık 20, 2024
Hasar Danışmanlarının Akıl Almaz Dolandırıcılık Yöntemi Hukuk Kılıfına Uydurulmuş Gasp
Aralık 20, 2024
İşçinin Cuma Namazı İbadet Hakkı
Aralık 18, 2024
DOP Kesintisinin Yapılamadığı Durumlar Parasal Borçlanma Şerh
× Avukata Sor