Yönetmeliğe Karşı İptal Davası Açtık

Değerli Meslektaşlarım ve Kamuoyuna,
Bir milletin vicdanı olan avukatlar, yalnızca hukuku temsil etmezler; aynı zamanda adaletin sesi, halkın bilinci olurlar. Avukat, toplumun aydınlatıcısı, hak arayanın yol göstericisidir. Bu kutsal görevi yerine getirirken, dolandırıcılık gibi toplumsal yaraları açığa çıkarmak, halkı uyarmak ve güncel gelişmeleri paylaşmak, onun en temel sorumluluklarından biridir. Avukatın bu görevi, sadece bir meslek değil, bir kamu hizmetidir.
Ne var ki, “Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” 09.08.2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme, avukatın sesini kısmak, ifade özgürlüğünü boğmak, onu toplumun gözünden ve sosyal medyadan silmek için bir silah haline dönüştürülmüştür. Reklam yasağını ihlal eden davranışlar, zaten 50 yıldır yerleşmiş bir külliyat içinde şekillenmiştir. Bu tür ihlallerin önlenmesi, mevcut mevzuat ile de mümkündür. Ancak yeni düzenleme, avukatları meslekten ihraç tehdidiyle susturmaktadır.
Bu yönetmeliğe karşı, tüm avukatlar adına iptal davası açmış bulunmaktayız. Çünkü avukatın halkı bilgilendirme hakkı, kamu görevimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Mesleğimizin onurunu korumak, hak arayanın yanında durmak bizim için vazgeçilmezdir. Şayet bu silah gibi yönetmelik kötü niyetli ellere geçerse, yalnızca avukatlar değil, hak arayan her birey sessizliğe gömülecektir.
Bu süreçte, mücadelemize omuz veren tüm meslektaşlarımıza minnettarız. Her fırsatta “Hasar danışmanlarına, kişisel verileri çalanlara itibar etmeyin, avukata başvurun” ikazlarıyla vatandaşlarımızı uyararak mesleğimizi koruma bilinciyle hareket etmekteyiz. Kamu görevi bilinciyle, hem halkın hem de meslek onurumuzun yanında olmaya devam edeceğiz. Bu dava, yalnızca avukatın değil, halkın davasıdır. Destek olan tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.
Adaleti susturmak isteyenlere inat, avukatlar her zaman konuşacak.
Teşekkürler.

Reklam Nedir? Reklam Ne Değildir?
Yönetmelik, “reklam” kavramını tanımlamadan, avukatların en temel haklarından biri olan ifade özgürlüğüne kara bir gölge düşürmektedir. Oysa reklam, özü itibarıyla düşüncenin, fikrin veya görüşün bir ifadesi değil; sadece kâr amacı güden, ticari bir faaliyettir. Peki, bir avukatın halkı aydınlatması, hukukun karanlık koridorlarını ışığa boğması, insanların adalete erişim mücadelesinde rehberlik etmesi, nasıl olur da soğuk bir ticari faaliyete indirgelenebilir?
Reklam, yalnızca ekonomik kazanç sağlamayı hedefler. Oysa bir avukat, toplumu bilgilendirirken tek amacı adaletin kapılarını aralamaktır. Bu faaliyetin kârla, ticari bir çıkarla ne ilgisi olabilir? Yönetmelik, bu farkı görmezden gelip, reklam tanımını belirgin çizgilerle ayırmak yerine muğlak bırakmakta, belirsizliğin içinde avukatların mesleki özgürlüklerini boğmaktadır.
Hukukun en temel ilkelerinden biri, belirlilik ve öngörülebilirliktir. Ancak, bu yönetmelik, belirsizliği kural haline getirerek avukatları her an bir yaptırımla yüz yüze bırakmaktadır. Hukuk bilgisini paylaşmak, toplumu aydınlatmak, adaletin savunuculuğunu yapmak ticaret değil, kamu hizmetidir. Bu muğlaklık, avukatları adalet savaşında elini kolunu bağlayarak bir köşeye itmeye çalışmaktadır. Bu bir susturma girişimidir, ifade özgürlüğüne zincir vurma çabasıdır.
Reklamın net bir şekilde tanımlanmamış olması, meslek etiğine bağlı olarak kamu yararına yapılan bilgilendirme faaliyetlerini dahi birer ticari çıkar gibi gösterip cezalandırma tuzağına dönüşebilir.
Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliği’nin 7. Maddesi İfade Özgürlüğünü Kısıtlar
7. Madde ve Alt Bentlerinin İncelenmesi:
Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliği’nde yapılan son değişikliklerin, avukatların ifade özgürlüğünü ve mesleki faaliyetlerini orantısız ve keyfi bir şekilde kısıtladığı ileri sürülmektedir. Özellikle 7. maddede yer alan ve reklam yasağını düzenleyen hükümler, çeşitli yönleriyle hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
İfade Özgürlüğü Ezilmiş Yok Edilmiştir
Dava konusu yönetmelik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Schöpfer v. Switzerland” ve “Morice v. France” kararlarında ortaya konan ilkelerle karşılaştırıldığında, avukatların ifade özgürlüğü ve mesleki bağımsızlıklarına ciddi şekilde aykırıdır.
- İfade Özgürlüğünün Aşırı Sınırlandırılması: AİHM, “Schöpfer v. Switzerland” ve “Morice v. France” davalarında avukatların ifade özgürlüğünün korunması gerektiğini net bir şekilde vurgulamıştır. Bu kararlarda Mahkeme, avukatların mesleki faaliyetleri sırasında toplumu bilgilendirme, eleştiri yapma hakkının adil yargılama ve hukukun üstünlüğü için kritik bir unsur olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık, dava konusu yönetmelik avukatların eleştirilerini ve hukuki bilgileri topluma aktarma faaliyetlerini aşırı şekilde sınırlamakta, demokratik toplumların temel taşı olan ifade özgürlüğüne ciddi bir darbe vurmaktadır. Bu yönetmelik, AİHM’in belirlediği ifade özgürlüğü standartlarıyla bağdaşmamaktadır.
- Orantılılık ve Netlik İlkelerine Aykırılık: AİHM, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların açık, net ve orantılı olmasını, ayrıca kamu yararı gibi zorunlu gerekçelere dayanması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak dava konusu yönetmelik, avukatların mesleki faaliyetlerine geniş ve belirsiz tanımlamalarla keyfi kısıtlamalar getirmektedir. Yönetmelikteki bu belirsizlikler, kamu düzeni veya adaletin sağlıklı işleyişiyle ilişkilendirilemeyecek kadar aşırı sınırlamalar içermekte, dolayısıyla AİHM’in orantılılık ve netlik ilkelerine de aykırı düşmektedir.
- Mesleki Bağımsızlık ve Adaletin İşleyişi: AİHM, “Morice v. France” davasında avukatların mesleki bağımsızlığının, adil yargılamanın ve hukukun sağlıklı işleyişinin temel unsurlarından biri olduğunu ifade etmiştir. Yönetmelik, avukatların eleştiri yapma ve toplumu bilgilendirme sorumluluklarını ciddi şekilde kısıtlayarak, onların mesleki bağımsızlıklarını zayıflatmaktadır. Bu durum, yalnızca avukatların değil, adaletin tarafsız işleyişini de tehlikeye sokmaktadır. AİHM’in altını çizdiği gibi, avukatlar yargı sürecinin bir parçası olarak yapıcı eleştirilerde bulunabilmeli ve hukukun üstünlüğünü güçlendirme sorumluluğunu üstlenmelidir.

1. Madde 7-c’nin İncelenmesi:
Yönetmeliğin 7. maddesinin (c) bendinde, avukatların geçmişteki veya mevcut davalarını reklam amacı taşıyabilecek şekilde öne çıkaramayacakları belirtilmiştir. Aynı bent, avukatların, zorunlu haller dışında tarafların sözcüsü gibi hareket ederek açıklama yapmalarını da yasaklamaktadır. Ancak, “zorunlu haller” ifadesi son derece muğlaktır ve her bir baronun yönetimi tarafından farklı yorumlanmaya açıktır. Bu belirsizlik, yönetmeliğin eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Zorunlu hallerin neler olabileceği somut örneklerle belirlenmeliydi. Örneğin, toplumda infial uyandıran, kamu düzenini ilgilendiren suçlar veya davalarda, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına kısıtlı açıklamalar yapılabilmesi sağlanabilirdi. Bu tür bir düzenleme, hukukun şeffaflığını ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini destekler nitelikte olurdu.
2. Genel ve Soyut Bilgi Kavramı:
“Genel ve soyut bilgi” ifadesi, yine yönetmeliğin diğer hükümleri gibi açık bir tanıma sahip değildir. Avukatların, kamusal bilgilendirme amacıyla bile olsa, genel ve soyut nitelikte bilgileri paylaşmasının yasaklanması, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğiyle çelişmektedir. Bu tür bir yasak, avukatların, toplumu aydınlatma görevlerini yerine getirmesini engelleyecek ve hukukun toplumdaki algısını olumsuz yönde etkileyecektir. Yönetmelikte, hangi bilgilerin genel ve soyut olduğu net bir şekilde tanımlanmalı ve yalnızca iş elde etmeye yönelik ve yanıltıcı bilgilerin paylaşımı yasaklanmalıdır.
3. Madde 7-ç’nin İncelenmesi:
- maddenin (ç) bendinde, avukatların katıldıkları yayınlarda reklam sayılabilecek her türlü davranıştan ve avukatlık mesleğinin itibarını zedeleyici her türlü açıklamadan kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir. Ancak, burada da “reklam sayılabilecek her türlü davranış” ifadesi oldukça belirsizdir ve her bir baronun yönetimi tarafından farklı yorumlanabilir. Bu tür bir düzenleme, avukatların katıldıkları programlarda veya verdikleri röportajlarda özgürce konuşmalarını engelleyebilir ve ifade özgürlüğünü orantısız bir şekilde kısıtlayabilir. Avukatların, özellikle toplumsal konularda yaptıkları açıklamaların, mesleki itibarları veya reklam sayılabilecek davranışlar olarak nitelendirilmesi, baroların keyfi ve taraflı uygulamalarına açık kapı bırakmaktadır.

4. Madde 11 ve Üçüncü Kişiler Tarafından Yapılan Eylemler:
Madde 11’de yer alan “üçüncü kişiler tarafından yapılan reklam sayılabilecek eylemleri önleme yükümlülüğü” ise, avukatları, kontrol edemedikleri durumlar nedeniyle sorumlu tutmakta ve orantısız bir yükümlülük getirmektedir. Bu hüküm, avukatları mesleki faaliyetlerini icra ederken, üçüncü kişilerin eylemlerinden sorumlu tutarak, onların mesleki bağımsızlıklarını ve ifade özgürlüklerini gereksiz yere sınırlandırmaktadır.
Meslek Grupları Arasında Eşitsizlik Yaratılmaktadır
İlgili yönetmelik, meslek grupları arasında adaletsiz bir uçurum yaratmaktadır. Diyetisyenler, eczacılar ve doktorlar, sağlık ve beslenme gibi hayati alanlarda toplumu özgürce bilgilendirme fırsatına sahipken, avukatlar toplumun hukuki rehberliğe en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde susturulmak istenmektedir. Oysa hukuk da en az sağlık kadar hayatidir; insanları koruyan, haklarını savunan bir kalkan gibidir.
Sürekli değişen kanunlar, hızla gün yüzüne çıkan yeni dolandırıcılık yöntemleri ve karmaşıklaşan hukuk sistemi karşısında vatandaş, bilgiye ulaşmakta zorlanırken, avukatlar bu karanlıkta bir ışık gibidir. Ancak bu ışık, yönetmeliklerle söndürülmeye çalışılmaktadır. Hukuk, bir toplumun vicdanıdır ve avukatlar bu vicdanın sesidir. Avukatların halkı bilinçlendirme ve hakları konusunda bilgilendirme çabası, toplumun çıkarına hizmet ederken bu çabanın yasaklanması, meslekler arası bir eşitsizlik yaratmak bir yana, toplumun da zarar görmesine neden olur.
Bir doktorun hastalıkları teşhis etmekte özgür olması, ancak bir avukatın hukuki sorunları teşhis edip toplumu bilgilendirme hakkının elinden alınması, akıl ve adaletle bağdaşmamaktadır. Bu, kamu görevinin köreltilmesi, topluma yapılan bir haksızlıktır. Avukatlar, tıpkı doktorlar gibi toplumun iyiliği için çalışır. Bilgilendirme hakkı, sadece bir hak değil, bir zorunluluktur. Eşitlik ilkesine aykırı olan bu yasak, hukuk sisteminin ruhuna aykırıdır. Avukatların sesi kesildiğinde, toplum da susturulmuş olur.

Sonuç:
Mevcut haliyle uygulanan bu yönetmelik, Anayasa’nın ifade özgürlüğüne dair hükümlerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve avukatlık mesleğinin etik kurallarına açıkça aykırıdır. Yönetmelikte yer alan belirsiz ifadeler ve muğlak hükümler, keyfi uygulamaların önünü açmakta ve avukatların mesleki faaliyetlerini gereksiz ve haksız bir şekilde sınırlandırmaktadır. Avukatlar, toplumu bilgilendirme ve adalete erişimi sağlama sorumluluğuyla hareket ederken, böylesi belirsiz bir düzenlemeye tabi tutulmaları, sadece mesleklerinin onurunu zedelemekle kalmaz, aynı zamanda halkın hukuki bilgiye erişimini de kısıtlar.
Bu nedenle, özellikle 7. madde ve ilgili bentler, hukuki belirlilik ilkesi doğrultusunda ya tamamen iptal edilmeli ya da yeniden düzenlenerek netleştirilmelidir. Yönetmelik, ifade özgürlüğünü ve meslek etiğini gözeten, açık ve kesin hükümlere sahip bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Danıştay’ın, bu hukuka aykırı düzenlemeleri dikkate alarak, ilgili hükümler hakkında yürütmenin durdurulmasına ve nihai olarak iptale karar vermesi, sadece avukatların haklarını korumakla kalmayacak, hukuk devletinin teminatı olan ifade özgürlüğünün de korunmasına katkı sağlayacaktır.