İş kazalarında kaçınılmazlık ilkesi
Kaçınılmazlık ilkesi ne yapılırsa yapılırsın, ne önlem alınırsa alınsın iş kazasının yine de meydana gelmesidir. İş kazasının meydana gelmesinde kime ne yaparsa yapsın kaçınamamaktadır. Yağmur, fırtına, sel, buzlanma gibi olaylar kaçınılmaz olay kabul edilir.
Mesela corona virüs covid-19 bulaşmaması için tüm önlemlerin alınmasına rağmen virüsün mutasyona uğrayarak maskelerden de geçmesi durumunda kaçınılmazlık ilkesi gündeme gelecektir.
Kaçınılmazlık durumunda ne işçinin ne işverenin kusuru vardır. Ancak Yargıtay yerleşik içtihat haline getirdiği son kararlarında zararın paylaştırılması gerektiğine hükmetmiştir. Yargıtay, kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birine yüklemenin adalet duygusunu zedeleyeceğini, her iki taraf bakımından önlenemez olduğundan sonuçlarına her iki tarafın katlanması gerektiği görüşündedir. Bu kapsamda işverenin sanki %60 işçinin ise sanki %40 kusuru varmış gibi değerlendirme yapılmaktadır.

Kaçınılmazlık durumunda ne işçinin ne işverenin kusuru vardır. Ancak Yargıtay yerleşik içtihat haline getirdiği son kararlarında zararın paylaştırılması gerektiğine hükmetmiştir. Bu kapsamda işverenin sanki %60 işçinin ise sanki %40 kusuru varmış gibi değerlendirme yapılmaktadır.
Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu’nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50’şer sorumluluğun paylaştırılması ilk bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda iş kazasının gerçekleşmesinde % 100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu tesbit edildiğine göre yukarıda söz edilen ilkeler göz önünde bulundurularak, özellikle nimet ve külfet dengesinin sağlanması açısından kaçınılmazlığın % 60’ı davalı işverene yüklenmek suretiyle davalı işverenin sorumluluğu belirlenmesi gerekirken, davalının kaçınılmazlığın %50’si oranında sorumluluğunu doğuracak şekilde ve olayda uygulanma ihtimali bulunmayan hakkaniyet indirimine yönelik hukuki düzenlemeye atıfla, davalı işverenin sorumluluğu hafifletilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 21. Hukuk Dairesi 2016/115 E. , 2017/2948 K.

Kaçınılmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. vd. maddelerinde tazminatın kapsamı belirlenirken durumun gereğini, yani olayın özelliklerini göz önüne almakla yükümlü tuttuğundan, bazı hallerde zararın ortak ve kısmi sebebini oluşturan beklenmedik olaylar tazminattan indirim sebebi olabilir. Hakim kaçınılmaz olayları indirim sebebi olarak kabul etmelidir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.793).
Olay tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklanmış ise normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işverenin sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir. Bu tür olaylarda kaza tümüyle kaçınılmaz etkenlerin ürünüdür. O nedenle normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işveren sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir (Akın, s.96). Matematiksel değerlerin ortadan kalktığı böyle bir halde tazminat miktarının belirlenmesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 43. madde) karşımıza çıkmaktadır (Akın, L.: İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, Ankara, 2001, s.228).
Gerçekten de iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklandığı durumlarda kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birisine yüklemek, adalet duygusunu zedeler. Kaçınılmazlık, her iki taraf açısından da önlenemez bir olay olduğuna göre, beklenmeyen olayın neden olduğu olumsuz sonuçlara her iki tarafta katlanmalıdır (Erlüle, F.: Bedensel Bütünlüğün İhlalinde Manevi Tazminat, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 400 vd.). Bu gibi durumlarda kaçınılmazlığın etki ettiği zarar, hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde taraflara yüklenir (Akın, s.96).
Olayın kaçınılmazlıktan kaynaklanması hâlinde sorumluluğun işçi ve işveren arasında % 50’şer oranında paylaştırılması uygun gibi görünebilirse de, işçinin işverene karşı daha güçsüz oluşu, nimet – külfet dengesi, işçiyi koruma ve sosyal devlet ilkesi gibi nedenler karşısında işverene daha fazla sorumluluk verilmesi hakkaniyet gereğidir.
Sonuç itibariyle iş kazasının meydana gelmesinde tamamen kaçınılmazlığın etkili olduğu durumlarda, hakim tarafından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesi çerçevesinde tazminat belirlenirken hakkaniyet ilkeleri gözetilerek işverenin % 60, işçinin ise % 40 kusurlu olduğunun kabulü adil bir çözüm olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/03/2019 gün ve 2015/21-983 – 2019/252 Esas ve Karar sayılı ilamı bu yöndedir.)
Bu açıklamalardan sonra somut olayda, iş kazasının % 60 kaçınılmazlık faktöründen kaynaklanmasına göre, davalı işverenlerin bu zararlandırıcı hadisenin meydana gelmesinde % 40 kusurunun bulunduğu gözetilerek yapılan bilirkişi hesap raporuna istinaden kurulan hüküm usul ve yasaya aykırıdır.
Yapılacak iş, davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde % 60 kaçınılmazlık faktörünün % 60’lık oranından da davalı işverenlerin kusurlu olduğunun kabulü ile hak sahiplerinin maddi zararının belirlenmesi noktasında hesaplamanın yapıldığı yeni bir rapor almak ve fakat 15/03/2016 tarihli kök ve ek hesap raporundaki doneler dikkate alınarak, işlemiş dönem ileri çekilmeksizin ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir. 21. Hukuk Dairesi 2019/5246 E. , 2020/975 K.

Yargıtay eski kararlarında işverenin kusuru olmadığı için iş kazasından sorumlu olmadığı yönünde kararlar vermekteydi. Ancak güncel kararlar kusuru %60-%40 olarak dağıtmaktadır. Eski kararla şu şekildedir;
Bilindiği üzere, kaçınılmazlık, önüne geçmenin imkansız olduğu veya hangi önlem alınırsa alınsın, hangi boyutta dikkat edilirse edilsin oluşması engellenemeyen fiiller ve olaylardır. Genel olarak nitelendirmek gerekirse, kaçınılmazlık demek, vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun sözkonusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenmeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez (Ergin, Berin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor, MESS, Sicil Dergisi, Aralık 2006, s.138, 139).
Gerek Mülga 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 73, gerekse 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 77.maddeleri uyarınca, işverenler işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür. Hatta, mevzuatta yer almamış olsa bile işveren, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden aklın, bilimin, tekniğin gerekli gördüğü her türlü önlemi almak zorundadır.
Bununla birlikte, iş kazalarının ancak tümüyle kaçınılmaz olduğu durumlarda işverenin sorumluluğundan sözedilemez. Kaçınılmaz bir nedenden kaynaklanan iş kazası veya meslek hastalığından ötürü işverenin sorumlu tutulması için ilgili mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olması gerekir.
Kaçınılmazlık nedeniyle bir iş kazası veya meslek hastalığı meydana gelmişse bu takdirde işverenin mevzuat gereği almakla yükümlü olduğu tüm önlemleri almış olması durumunda artık sorumlu olmayacaktır, çünkü tüm önlemlere rağmen önlenmesi mümkün olmayan bir durum sözkonusu olduğundan işveren sorumlu olmayacaktır (Ergin, B., a.g.m., s.139).
Nitekim, iş kazasında kaçınılmazlıktan sözedilebilmesi için İş Kanunu’na göre işverenin, işyerinde çağın ve teknolojinin gerektirdiği önlemleri almasına rağmen iş kazasının meydana gelmiş olması gerektiği Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.1999 gün ve 1999/10-687 E.-1999/775 K. ile 16.10.1985 gün ve 1985/10-197 E. 1985/826 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulu 2012/1141 E. , 2013/282 K.
EMSAL KARARLAR

21. Hukuk Dairesi 2016/115 E. , 2017/2948 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve
manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ve davalılardan …. Sigorta A.Ş. vekillerince temyiz edilmesi
üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi …
tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği
düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici
nedenlere göre, Davacıların ve Davalı …Ş. nin aşağıdaki bentlerin kapsamı
dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahibi yakınları olan eş,
anne ve babasının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacı eş lehine 18.870,33 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın,
davacı anne ve baba lehine ise 7.500 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan
16.01.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ve sigorta şirketi
yönünden poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere müştereken ve müteselsilen
tahsili ile davacılara verilmesine, davacı anne ve babanın maddi tazminat
talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacıların desteği sigortalı …..ın davalı
…..Ür. San İhr. A.Ş.’de kamyon şoförü olarak çalışırken, 16.01.2007 tarihinde
….’dan yüklediği kumaşları ….’a götürdüğü esnada bölünmüş karayolunda
hareket halinde iken, sol ön lastiğin patlaması neticesinde meydana gelen tek
taraflı trafik kazası neticesinde vefat ettiği, olayın Kurum tarafından iş
kazası olarak kabul edildiği, itibar olunan kusur raporuna göre olayın
gerçekleşmesinde %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu, mahkemece %100
kusur üzerinden ve davacı eş ve anne için bağlanan gelirin ilk peşin sermaye
değeri davacıların maddi tazminat istemlerinden tenzil edilmek suretiyle
yapılan hesabın hükme esas alındığı ve gerekçede işaret olunduğu şekilde
tazminat alacaklarından %50 oranında hakkaniyet indirimi yapılarak maddi
tazminatlar hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Kaçınılmazlık, hukuksal ve teknik anlamda, fennen önlenmesi mümkün bulunmayan
başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış
olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade
eder.
Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde
hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu’nun 43. maddesini gözönünde
tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50’şer
sorumluluğun paylaştırılması ilk bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren
arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz
önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi;
sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay’ın yerleşik
uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda iş kazasının gerçekleşmesinde % 100
oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu tesbit edildiğine göre yukarıda söz
edilen ilkeler göz önünde bulundurularak, özellikle nimet ve külfet dengesinin
sağlanması açısından kaçınılmazlığın % 60’ı davalı işverene yüklenmek suretiyle
davalı işverenin sorumluluğu belirlenmesi gerekirken, davalının kaçınılmazlığın
%50’si oranında sorumluluğunu doğuracak şekilde ve olayda uygulanma ihtimali
bulunmayan hakkaniyet indirimine yönelik hukuki düzenlemeye atıfla, davalı
işverenin sorumluluğu hafifletilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi
usul ve yasaya aykırıdır.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü
ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun
kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe
bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek
Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye
değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi,
Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine
dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098
sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği
tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Bu açıklamalara göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55.maddesinde yer alan
“kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemelerin zarar veya tazminattan indirilemeyeceği” düzenlemesi
dikkate alındığında iş kazasının gerçekleşmesinde %100 oranında kaçınılmazlık
faktörünün etkili olması nedeniyle davacı eş ve anneye bağlanan gelirin ilk
peşin sermaye değerinin rücuya kabil olmaması nedeniyle tazminat alacağından
indirilmesinin mümkün olmadığı gözetilmeden, bağlanan gelirin tazminat
alacağından indirilmek suretiyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olmuştur.
3- Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, Gerek mülga
B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne
göre Hakim, ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın
ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına
verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu
para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata
benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi,
mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde,
bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar,
mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için
gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını
etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre
değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan
nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde
göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise
de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü
hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların
sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu
olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında
olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından
kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin
duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi
gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş için takdir edilen 10.000 TL manevi
tazminat ile davacı anne ve babanın her biri için takdir edilen 7.500 TL manevi
tazminatın az olduğu açıktır.
4-Gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Mülga 818 sayılı BK’nun
101.maddesinde gerekse karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanununun 117.maddesindeki düzenlemeye göre ”Muaccel bir borcun
borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer” şeklindeki düzenlenme
karşısında iş kazası nedeniyle takdir edilen tazminat alacakları için davalı
… şirketinin daha önce temerrüde düşürüldüğünün ispat edilememiş olması
nedeniyle sigorta şirketinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden
sorumlu tutulması gerekirken; kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden
sorumlu tutulması sonucunu doğuracak şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, Davacıların ve Davalı …Ş’nin bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul
edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek
halinde temyiz eden davacı ve davalı …Ş’ne iadesine 10.04.2017 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2017/1244
K. 2018/7167
T. 9.10.2018
Davacı, meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın
ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilamda yazılı
sebeplerle 87.054,14 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte
davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hükmün süresi içinde temyizen
incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine
dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için
09/10/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti.
Duruşma günü davacı vekili ile davalı vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak
hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son
verilerek aynı gün düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği
konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar verildi:
1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici
nedenlere göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan
sair temyiz itirazlarının reddine,
2-)Dava, meslek hastalığı sonucu davacının maluliyete uğraması sebebiyle maddi
ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacı lehine 77.054,14 TL maddi tazminat, 10.000 TL manevi
tazminatın 12/04/2002 maluliyet tespit tarihinden itibaren yasal faizi ile
birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından Mahkemece verilen 25/10/2013 tarih 2011/347 Esas – 2013/542
Karar sayılı bir önceki kararın Dairemizin 23/09/2014 tarih ve 2014/2100 Esas –
2014/18352 Karar sayılı ilamı ile bozulduğu,Yerel Mahkemece bozmaya uyulduğu
anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6.3.2002 gün ve 1/119-135 Sayılı kararında da
belirtildiği üzere; bozma kararına uyması ile Mahkemenin bozma kararı
doğrultusunda işlem yapma yükümlüğü doğar. Bu ilke Usul Kanunun dayandığı ana
esaslardan olup kamu düzeni ile ilgilidir. Yargıtayın bozma kararına uymuş olan
Mahkemenin, bozma gereğince değerlendirme yaparak yeni hükmünü tesis etme
zorunluluğu vardır.
Öte yandan usuli kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukuki
alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek
amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul
hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle,
bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile
taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade
etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar
ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar
arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve
kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi
gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T.,
2008/10-730 E., 2008/732 K.) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle
ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 Sayılı İçtihadı
Birleştirme kararı)
Bu açıklamalardan olarak yerel mahkeme her ne kadar dairemizin yukarda esas ve
karar numarası verilen bozma ilamına uyulmuşsa da, bozma ilamında açıkça
Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının
hesaplanarak, bozmadan önce alınan hesap bilirkişi raporunda belirlenen zarar
tutarından indirilmesi gerektiğine işaret edilmişken, mahkemece bozmadan sonra
alınan 22.05.2016 tarihli rapora itibar edilmesi uyulan bozma kararına ve
davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı olmuştur.
3-) Öte yandan taraflar arasında kaçınılmazlıktan davalının sorumluluğu
noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan
başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış
olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade
eder.
Bir olayın tamamen kaçınılmazlık
sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu,
Borçlar Kanunu’nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde
saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50’şer sorumluluğun paylaştırılması ilk
bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda
tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde;
işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi
gereği düşünülebilir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir
Somut olayda davacının meslek hastalığına yakalanmasında işverenin %85 oranında
kusurunun bulunduğu, %15 oranında ise kaçınılmazlığın etkili olduğunun tespit
edildiği açıktır.
O halde yukarda söz edilen ilkeler göz önünde bulundurularak ve taraflar lehine
oluşan usuli kazanılmış haklar da dikkate alınarak, önceki bozma kararının
işaret ettiği 12/06/2013 tarihli hesap raporu dikkate alınmak suretiyle, bu
rapordaki verilere göre kaçınılmazlığın % 60’ından davalı işverenin sorumlu
olduğu gözetilerek davacının maddi tazminat alacağının belirlenmesi ve
belirlenen bu tutardan,kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu
edilebilecek kısmının indirilmesi suretiyle maddi tazminat alacağının
belirlenmesi gerekirken;
Yazılı şekilde usuli kazanılmış hakka aykırı olacak şekilde bozmadan sonra
alınan 22.05.2016 tarihli hesap raporuna itibar etmek, kaçınılmazlığın
%40’ından davalı işverenin sorumlu olduğunu değerlendirerek belirlenen bu
tazminat alacağından kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu
edilebilecek kısmının indirmek suretiyle maddi tazminat alacağının belirlenmiş
olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul
edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, davacı ile davalı
yararına takdir edilen 1.630,00TL duruşma Avukatlık parasının karşılıklı olarak
birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istenmesi halinde temyiz eden
taraflara iadesine, 09.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
21. Hukuk Dairesi 2019/5246 E. , 2020/975 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … İş Mahkemesi
KARAR
Davacılar vekili dava, ek dava ve ıslah dilekçesinde özet olarak; iş kazası
neticesinde vefat eden sigortalının eş ve çocuğu lehine maddi ve manevi
tazminat isteminde bulunmuştur.
B) Davalı Cevabı;
Davalılar vekilleri cevap dilekçeleri ve akabinde özet olarak, davanın reddine
karar verilmesini talep etmişlerdir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; davacı eşe 92.185,00 TL
maddi tazminat ve 10.000,00 TL manevi tazminatın; davacı çocuğa 20.301,00 TL
maddi tazminat ile 5.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan
30/11/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan
müştereken ve müteselsilen tahsili ile ayrı ayrı davacılara verilmesine,
fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi’nce, taraf vekillerinin
istinaf başvurularının HMK. 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar
verilmiştir.
E) 1-Davacıların Özetle Temyiz Nedenleri;
• Müteveffanın kusursuz olarak tespit edildiği, ancak işverenler lehine düşük
kusur oranı belirlenmek sureti ile kusur belirleme tekniği ve hakkaniyete
aykırı hesap yapıldığını,
• Müteveffanın gece ağır çalıştırıldığı, ancak bu konuda sağlık raporu
aldırılmadığı, olayda işverenlerin tam kusurlu
olduğu, kaçınılmazlıktan söz edilemeyeceğini,
• İşverenin olayda en azından % 60 oranında kusuru bulunduğunu,
• Olayın niteliği nazara alındığında kusur bilirkişi raporundaki kusur
oranlarını kabul etmediklerini,
• İşverenin % 100 ve % 60 kusur olması ihtimaline binaen kendilerince
hesaplamaların yapıldığı, düzelterek bu rakamlara göre karar verilmesinin
istendiği belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep
edilmiştir.
2-Davalı … İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin Özetle Temyiz Nedenleri;
• Davacılar murisinin 5 ay kadar kısa süreli davalı şirkette çalışması olduğu, temizlik
görevi bulunduğunu,
• Olaydan 10 gün önce müteveffanın iş başı yapabileceğine dair rapor aldığını,
• İş kazası ile davacının müvekkili şirkette çalışması arasında nedensellik
bağı bulunmadığını,
• Davalı şirketin iş kazasında kusurlu olduğunun kanıtlanamadığını,
• Davacılar murisinin işyerinde kendi sağlık sorunlarından kaynaklanan bir
sebeple kalp krizi geçirmesi iş kazası olarak nitelendirilemeyeceğini,
• Davacılar murisinin işbaşı yaptırılabileceğine dair rapor konusunda
hastanenin ve doktorun kusuruna ilişkin Adli Tıp Kurulundan kusur araştırması
yapılması gerektiğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması
talep edilmiştir.
3-Davalı …’nın Özetle Temyiz Nedenleri;
• Davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini,
• Kusura ilişkin bilirkişi raporunda müvekkili kuruma atfedilen kusur oranını
kabul etmediklerini,
• Müştereken sorumluluğa karar verilemeyeceği, davacının diğer davalı şirkette
çalıştığını,
• Müvekkili şirketin ihale yoluyla hizmet aldığı, bu nedenle sorumluluğu
bulunmadığı, asıl-alt işveren sıfatları olmadığını belirterek Bölge Adliye
Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1-Temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalılar vekillerinin tüm, davacılar
vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının
reddine karar verilmiştir.
2-Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının eş ve çocuğunun maddi ve
manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eşe 92.185,00 TL maddi tazminat ve 10.000,00 TL manevi
tazminatın; davacı çocuğa 20.301,00 TL maddi tazminat ile 5.000,00 TL manevi
tazminatın iş kazası tarihi olan 30/11/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile ayrı
ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, hükme esas alınan 17/06/2015 tarihli bilirkişi
heyet raporunda; olayın meydana gelmesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği için
gerekli tedbirleri almayan asıl işveren …’nın % 10 ve alt işveren … İnşaat
San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin % 30 oranında kusurlu oldukları, % 60 oranında
ise kaçınılmazlık faktörünün etkisi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece
hükme esas alınan 15/03/2016 tarihli kök ve ek hesap raporunda ise davalı
tarafın kusurunun toplam % 40 oranında kabul edilerek hesaplamaların yapıldığı,
% 60 kaçınılmazlık oranının ise göz ardı edildiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında kaçınılmazlık faktörü nedeniyle davalının
sorumluluğu noktasında uyuşmazlığın bulunduğu anlaşılmaktadır.
Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan
başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış
olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade
eder.
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırılık sebebiyle oluşan zararları tazmin
etmek amacıyla açılan davalarda işverenin kusuru, zarar miktarına ulaşılmasında
büyük önem taşır. Bu nedenle kazanın gerçekleşmesinde tarafların kusur
durumlarının çeşitli ihtimallere göre ortaya konulması ve kusurun tazminata ne
şekilde etki ettiğinin belirlenmesinde fayda bulunmaktadır. Bu ihtimalleri şu
başlıklar halinde sıralayabiliriz:
i) Hem işçinin hem de işverenin kusurlu olması,
ii) İşçinin kusurlu bulunmasına rağmen işverenin ortaya çıkan iş kazasında
kusurunun
bulunmaması,
iii) İşçinin kusurunun bulunmaması,
iv) İşverenin diğer bir işçisinin kusurlu bulunması,
v) Tarafların her ikisinin de kusurunun bulunmamasıdır. (Akın, L: Çimento
Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği, İstanbul 2011, s.90-105).
Yapılan bu kısa açıklamadan sonra uyuşmazlığın çözümünde tarafların her
ikisinin de kusurunun bulunmadığı “kaçınılmazlık” kavramı üzerinde durmakta
yarar vardır.
Kaçınılmazlık (beklenmedik durum, fevkalade hâl, kaza, kötü tesadüf,
umulmayan hâl) sorumlu kişinin irade ve davranışından bağımsız olarak herkese
ödev yükleyen genel bir davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun
kaçınılmaz surette ihlali sonucunu doğuran olaydır (Eren, F.: Sorumluluk Hukuku
Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, s.139; Tandoğan, H.: Türk
Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 461).
Kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için öncelikle irade dışı olarak
nitelendirilebilecek bir olayın meydana gelmesi gerekmektedir. Yağmur, fırtına,
sel, buzlanma gibi olaylar, hastalık gibi psiko-fizyolojik olaylar kaçınılmaz
bir olay olarak kabul edilebilir (Eren, s.141; Tandoğan, s.461; Güneren, A.: İş
Kazası ve Meslek Hastalığından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları,
Ankara 2018, s.706).
Diğer taraftan kaçınılmaz hâl teşkil eden olay nedeniyle bir davranış kuralı
veya borç ihlal edilmeli, diğer bir söyleyişle ifa edilememesine neden olmuş
olmalıdır. Ayrıca kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için beklenmeyen
hâl teşkil eden olay ile borcun ihlali arasında uygun illiyet bağı da
bulunmalıdır (Eren, s.142; Tandoğan, s.461; Güneren, s.706).
Kaçınılmazlığın son ve en önemli unsuru ise genel davranış normunun veya
sözleşmeden doğan borcun ihlalinin önlenemez (kaçınılamaz) olmasıdır.
Önlenemezlik, alınabilecek tüm tedbirlerin alınmış olmasına karşılık davranış
kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlal edilmiş olduğunu ifade
etmektedir. Olay önlenemez olmasına karşılık bir davranış kuralına veya
sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa kaçınılmazlıktan söz
edilemeyeceği kuşkusuzdur. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler önlenemez olaylara
karşın genel davranış normunun veya sözleşmeden doğan borcu önleme olanağı
sağlamaktadır (İyimaya, Ahmet: Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sorunlar, Ankara
1990, s. 175; Güneren s.706). Örneğin; bir inşaat işçisinin üzerinde çalışacağı
tabiyeyi hazırlamak için duvara beton çivisi çakarken çivinin başının kırılıp
gözüne kaçması olayında çivinin kırılması irade dışı ve önlenemez bir olay
olmakla birlikte kırılan bu çivinin işçinin gözüne kaçması önlenemez bir olay
değildir. Zira çalışma esnasında gözlük kullanılarak bu neticenin önüne
geçilebilir. O hâlde böylesi bir durumda olayın önlenemez olduğu
gerekçesiyle kaçınılmazlıktan bahsetme imkanı yoktur.
İş kazası sonucu açılan tazminat davalarında da kaçınılmazlık, işverenin
sorumluluğunu etkileyen ve tazminatın belirlenmesinde göz önünde bulundurulan
bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle olayda kaçınılmazlığın
etkisinin var olup olmadığı titizlikle araştırılmalıdır.
Kaçınılmazlığın etkisinin tespitine yönelik olarak yapılan araştırma
neticesinde iki olasılık ortaya çıkmaktadır. Bu durumda
ya kaçınılmazlık tamamen iş kazasının oluşumunda etkili olacak diğer
bir ifadeyle iş kazası % 100 kaçınılmazlık nedeniyle meydana gelecek
ya da kaçınılmazlık iş kazasının meydana gelmesinde kısmen etkili
olacaktır.
Kaçınılmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. vd. maddelerinde
tazminatın kapsamı belirlenirken durumun gereğini, yani olayın özelliklerini
göz önüne almakla yükümlü tuttuğundan, bazı hallerde zararın ortak ve kısmi
sebebini oluşturan beklenmedik olaylar tazminattan indirim sebebi olabilir.
Hakim kaçınılmaz olayları indirim sebebi olarak kabul etmelidir (Eren, F.:
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.793).
Olay tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklanmış ise normal şartlarda kusur
oranları ile belirlenen işverenin sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek
mümkün değildir. Bu tür olaylarda kaza tümüyle kaçınılmaz etkenlerin ürünüdür.
O nedenle normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işveren sorumluluğunun
sınırını belirleyebilmek mümkün değildir (Akın, s.96). Matematiksel değerlerin
ortadan kalktığı böyle bir halde tazminat miktarının belirlenmesinde 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 43.
madde) karşımıza çıkmaktadır (Akın, L.: İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat,
Ankara, 2001, s.228).
Gerçekten de iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklandığı
durumlarda kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birisine yüklemek,
adalet duygusunu zedeler. Kaçınılmazlık, her iki taraf açısından da
önlenemez bir olay olduğuna göre, beklenmeyen olayın neden olduğu olumsuz
sonuçlara her iki tarafta katlanmalıdır (Erlüle, F.: Bedensel Bütünlüğün İhlalinde
Manevi Tazminat, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 400 vd.). Bu gibi
durumlarda kaçınılmazlığın etki ettiği zarar, hakkaniyetin gerektirdiği
ölçüde taraflara yüklenir (Akın, s.96).
Olayın kaçınılmazlıktan kaynaklanması hâlinde sorumluluğun işçi ve
işveren arasında % 50’şer oranında paylaştırılması uygun gibi görünebilirse de,
işçinin işverene karşı daha güçsüz oluşu, nimet – külfet dengesi, işçiyi koruma
ve sosyal devlet ilkesi gibi nedenler karşısında işverene daha fazla sorumluluk
verilmesi hakkaniyet gereğidir.
Sonuç itibariyle iş kazasının meydana gelmesinde tamamen kaçınılmazlığın
etkili olduğu durumlarda, hakim tarafından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
51. maddesi çerçevesinde tazminat belirlenirken hakkaniyet ilkeleri gözetilerek
işverenin % 60, işçinin ise % 40 kusurlu olduğunun kabulü adil bir çözüm
olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/03/2019 gün ve 2015/21-983 –
2019/252 Esas ve Karar sayılı ilamı bu yöndedir.)
Bu açıklamalardan sonra somut olayda, iş kazasının %
60 kaçınılmazlık faktöründen kaynaklanmasına göre, davalı
işverenlerin bu zararlandırıcı hadisenin meydana gelmesinde % 40 kusurunun
bulunduğu gözetilerek yapılan bilirkişi hesap raporuna istinaden kurulan hüküm
usul ve yasaya aykırıdır.
Yapılacak iş, davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde %
60 kaçınılmazlık faktörünün % 60’lık oranından da davalı işverenlerin
kusurlu olduğunun kabulü ile hak sahiplerinin maddi zararının belirlenmesi
noktasında hesaplamanın yapıldığı yeni bir rapor almak ve fakat 15/03/2016
tarihli kök ve ek hesap raporundaki doneler dikkate alınarak, işlemiş dönem
ileri çekilmeksizin ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet
edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul
edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece
Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı
sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının
davalılara yükletilmesine,
dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye
Mahkemesi’ne gönderilmesine, 20/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.