Karar İncelemesi
Bu kararın hukuki analizine başlamadan önce temel unsurları belirlemek önemli. Karar, bir Suriye vatandaşı olan davacının idari gözetim altında tutulmasının hukuka aykırılığına yönelik iddiaları ve davanın esasına girmeden verilen usuli bir kararın değerlendirilmesiyle ilgilidir.
Kararın özü, idare mahkemesinin vekaletname eksikliği nedeniyle davayı açılmamış sayması ve bu kararın hukuka uygun olup olmadığının incelenmesidir.
Hukuki Arka Plan
Öncelikle davanın temel dayanağı, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur. Bu kanun, yabancıların sınır dışı edilmesi ve idari gözetim altına alınması gibi konuları düzenler. Kararın odaklandığı hukuki sorun, 53. maddeye dayanarak verilen sınır dışı kararının ve bu karar üzerine yapılan usuli işlemlerin incelenebilir olup olmadığıdır.
Kararda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 76. ve 77. maddeleri de önemli bir yer tutmaktadır. HMK’nın bu maddeleri, vekilin mahkeme nezdinde yapacağı işlemler için noter onaylı vekaletname ibraz etme zorunluluğunu getirmektedir. Bu vekaletname sunulmazsa, vekilin dava açma ve takip etme yetkisi yoktur.
Sorun ve Tartışma
Davada, mahkeme, davacı vekilinden vekaletnamenin aslını veya onanmış bir örneğini sunmasını istemiştir. Ancak vekil bu talebi karşılayamamıştır, çünkü davacının kimliğine el konulmuş ve noter onaylı vekaletname çıkarma olanağı bulunmamaktadır. Vekil, müvekkiliyle arasında yazılı bir sözleşme olduğunu ve avukat-müvekkil görüşmesi sırasında düzenlenen tutanağı dosyaya sunmuş, ancak noter onaylı vekaletname sunamamıştır. İdare Mahkemesi, bu eksiklik nedeniyle davayı açılmamış saymıştır.
Bu noktada tartışma şuradadır: Mahkemenin verdiği “açılmamış sayılma” kararı kesin midir ve istinaf yoluyla incelenebilir mi? 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesi, yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin kararlarda hızlı bir usul öngörmektedir. Ancak, bu hızlı usulün, yargı kararlarına karşı itiraz ve istinaf yolunu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı tartışmalıdır. Anayasa’nın 36. maddesi, herkesin savunma hakkına sahip olduğunu ve adil yargılanma hakkının korunması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Bu bağlamda, mahkemenin verdiği usuli bir karar olan “açılmamış sayılma” kararı, davanın esasına girmediği için, kesin bir karar olarak değerlendirilemez ve istinaf yoluyla incelenmelidir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı çerçevesinde davacının istinaf talebini kabul etmiştir. Mahkeme, usuli bir karar olan davanın açılmamış sayılması kararının, davanın esasına girmediği için istinaf incelemesine tabi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, noter onaylı vekaletname sunulmasının avukatın dava açma yetkisi için bir şekil şartı olduğunu kabul etmekle birlikte, özellikle yabancılarla ilgili davalarda bu şartın katı bir şekilde uygulanmasının hak arama özgürlüğünü sınırlayabileceğini vurgulamıştır.
Hukuki Çerçevede Bir Yorum
Bu karar, Türkiye’deki idari yargı sisteminin yabancılara yönelik uygulamalarına dair önemli bir tartışmayı gündeme getirmektedir. Yabancılar, özellikle idari gözetim veya sınır dışı edilme işlemlerine karşı dava açarken, avukatlık hizmetlerine erişimde zorluklar yaşayabilmektedirler. Noter onaylı vekaletname çıkarma zorunluluğu, bu kişilerin dava açma haklarını sınırlandırabilmektedir. Bu bağlamda mahkeme, avukatlık hizmetlerine erişimin zor olduğu bu gibi durumlarda, noter onaylı vekaletnameye ilişkin şekil şartının esnetilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bu yaklaşım, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ile uyumludur.
Örneğin, bir yabancının sınır dışı edilmesine ilişkin dava açmak istediğini düşünelim. Bu yabancı, kimliği olmadığı veya ülkesindeki resmi belgelerini temin edemediği için noter onaylı vekaletname çıkaramaz. Eğer mahkeme noter onaylı vekaletnameyi mutlak bir şart olarak görseydi, bu kişi dava açma hakkını fiilen kaybedecekti. Ancak mahkeme, vekaletnamenin noter onaylı olmasının bir ispat şartı olduğunu, hak arama özgürlüğüne engel teşkil etmemesi gerektiğini belirterek daha esnek bir yaklaşım benimsemiştir.
Sonuç
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin bu kararı, yabancılarla ilgili davalarda avukatlık hizmetlerine erişimde esneklik tanınması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle idari gözetim ve sınır dışı edilme gibi hak ve özgürlükleri doğrudan etkileyen konularda, mahkemelerin şekil şartlarına sıkı sıkıya bağlı kalmaktansa, hak arama özgürlüğünü ön planda tutmaları gerektiği vurgulanmıştır. Bu, Türkiye’de yabancılara yönelik uygulamalarda adaletin sağlanması açısından önemli bir içtihattır.
Mahkemenin yaptığı bu değerlendirme, hukuki süreçlerin daha geniş bir perspektiften ele alınarak, avukatlık hizmetlerinin yabancılar için erişilebilir kılınması gerektiğini göstermektedir.