Malpraktis, doktor ve sağlık çalışanları hatalarından kaynaklı zararlar.
Doktor hatalarında nasıl dava açılmalı? Hastaneye karşı tazminat davası açılabilir mi? Doktora karşı tazminat davası açılabilir mi? Tıbbi hata ve ameliyat hataları.
Kişinin hastane ve sağlık personelinin hatası nedeniyle zarar uğraması halinde uğradığı zararların tazmini için dava açma hakkı vardır. Hastanede tedavi gören kişinin hastalığına teşhis konulmakta geç kalınabilir, hatalı teşhis konulabilir, teşhis konulamayarak geri gönderilebilir. Yanlış teşhis,tedavi veya işlemler nedeniyle kişi hayatının kaybedebilir ay da sakat kalabilir.
Emsal bir olayda, karın ağrısı şikayeti ile hastaneye giden hastaya gaz sıkışması teşhisi konulup ilaç verilmiş, şikayetin devamı üzerine başka bir hastanede yapılan ameliyatta bir hafta önce apandistin patlamış olduğu tedavide geç kalındığı anlaşılmış hasta ölmüştür. Doktorun gerekli tetkikleri yapmaması nedeniyle görevi ihmal ettiği sonucuna varılmıştır. (YARGITAY 12. Ceza Dairesi ESAS: 2014/1600 KARAR: 2014/25955, 17/12/2014 T.)
Hekimin sorumluluk derecesi nedir? Yüksek özen borcu nedir?
Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilir. Hekim en hafif kusurundan dahi tam sorumlu kabul edilir. Bu haliyle hekimlerin sorumluluğu yüksek özen borcu şeklinde anılır.
Ameliyat esnasında ufak bir dikişin yanlış atılması nedeniyle ikinci bir ameliyat gerekmiş ise hekim burada hafif kusurlu dahi olsa, oluşan zararda %100 kusurlu olduğu varsayılmaktadır.
‘Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. Doktor hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa tereddüt doğuran durumlarda da bu tereddütünü ortadan kaldıracak araştırmaları titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir.’ Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/38727 K. 2017/3509 T. 22.3.2017
Komplikasyon nedir?
Komplikasyon tıp biliminin doğası gereği hastaya yapılan işlemin, hekimin kusuru olmaksızın zarara yol açmasıdır. Örneğin bir göz ameliyatında, ameliyat kusursuz ve mükemmel geçmesine rağmen bir miktar görme kaybı ile sonuçlanmış ise bu neticeye komplikasyon denir. Komplikasyon oluşması hekimin elinde olmadığından, hekimin sorumluluğuna gidilemez.
Malparktis ise, ‘kötü, hatalı uygulama’ anlamında kullanılır. Hekimin acemiliğinden, özensizliğinden, bilgisizliğinden kaynaklı zarara yol açan tıbbi işlemler malpraktis olarak değerlendirilir ve ortaya çıkan zarar tazmin edilmelidir.
Malpraktis örnekleri;
- Hastanın vücudunda gazlı bez, neşter, makas unutulması,
- Hatalı iğne yüzünden siyatik sinir hasarı oluşması,
- Hatalı anestezi nedeniyle felç,
- Teşhis ve tedavide gecikmeler nedeniyle ölüm veya sakatlık,
- Gebelik takibi sırasında hatalı teşhis,tedavi nedeniyle bebeğin sakat doğması,
- Gebelik sırasında bebeğin sakatlığının tespit edilememesi,
- Kaza sonucu hastaneye gelen kişiyle yeterince ilgilenilmemesi nedeniyle kol veya bacağın kesilmek zorunda kalması
- Hatalı organın alınması, sağlam böbreğin alınmas, sağlam gözün ameliyat edilmesi.
Aydınlatılmış onam, tıbbı müdahale sonucu hastada ortaya çıkabilecek tüm komplikasyonların hastaya tek tek anlatılması ve onayının alınmasıdır. Şekil şartı yoktur ancak yazılı yapılması ispat kolaylığı sağlar. İspat yükü hastane ve hekim üzerindedir. Aydınlatılmış onam olmaması tek başına hekimi komplikasyonlardan sorumlu tutmaz ancak manevi tazminat ödemesine neden olur.
Hastanın bedeni üzerinde yapılan tedavi eğer rıza yoksa Türk Ceza Kanunu kapsamınca suç oluşturacaktır. Kişinin yapılacak işlemlere rızası eylemleri hukuka uygun kılar. Kişinin rızası aydınlatılmış şekilde alınmamışsa, kişi bildirilmeyen riskleri bilseydi tedaviye onay vermeyecekti ise yapılan işlemler hukuka aykırı hale gelecektir. Geçerli bir rızanın varlığı şarttır.
Hastanın aydınlatıldığına dair onam formunun hastanın kendisi tarafından imzalanması gereklidir. Eşi ve yakınlarının verdiği rıza geçerli değildir. Rızanın makul bir süre önce alınması şarttır. Ameliyattan yarım saat önce birtakım evraklar imzalatılması hukuken geçerli değildir. En az 24 saat önceden onay alınması makul süre kabul edilecektir.
‘Adli Tıp Raporunda davacıların çocuğunda gelişen arazın enjeksiyon uygulamalarının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içeriğinde delil bulunmaması durumu karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından davacıların manevi tazminat talebinin, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, mahkemece davalı idare tarafından davacılara enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacıların bu işleme rıza gösterdiklerine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamın alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile manevi tazminat talebinin reddi yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir’. Danıştay 15. Daire Esas No: 2013/12134 Karar No: 2018/3308 Karar Tarihi: 03.04.2018
‘ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.’ Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/23372 E. , 2019/12469 K.
‘Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir.” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekimin Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” Bu düzenlemelerde aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir.’ Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/15331 K. 2017/3251 T. 15.3.2017
‘olası risklerine ilişkin bilgilendirildiğine ilişkin kayıtların sunulamamasının, sunulan kamu hizmetinin kötü işlediğini ve ortada bir hizmet kusurunun bulunduğunu gösterdiğinden davacıların bu olay nedeniyle maruz kaldıkları manevi elem ve ızdırabı giderecek şekilde olayın meydana geliş şekli de dikkate alınarak hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminatın reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.’ Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/2124 E. , 2017/665 K.
Hastane mikrobunda doktor ve hastanenin sorumluluğu nedir?
Hastane mikrobu sadece ülkemizde değil tüm dünyada bir sorundur. Mikrop genelde hastaneye yatıştan sonra 48-72 saat içinde veya hasta taburcu olduktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkmaktadır.
Hastane mikrobunun ortaya çıkmasında hekimin bir sorumluluğunun olup olmadığı, ameliyat ve işlemler sırasında maske, önlük, eldiven gibi koruyucu ekipmanlar kullanıp kullanılmadığı, hasta yakınlarına eğitim verilip verilmediği, teşhisin konulmasında geç kalınıp kalınmadığı gibi hususlar değerlendirilmektedir. Eğer hekim ve sağlık personeli elinden gelen tüm önlemleri almış, hijyen kurallarına uymuş ancak buna rağmen hastane mikrobu hastaya geçmiş zarara yol açmış ise hekim sorumlu olmayacak ancak hastane idaresi hijyen standartlarını karşılayamadığı için hizmet kusuru nedeniyle sorumlu olacak İdari yargıda tazminata mahkum edilecektir. Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2015/6119 E. , 2015/5733 K. 08/10/2015 T.
Dava kime karşı açılakcaktır?
Hekim ile hasta arasında doğrudan ilişki olmuş araya hastane girmemiş ise yalnızca hekime karşı dava açılabilir.
Özel hastanede yapılan kusurlu bir tedavi nedeniyle zarar doğmuş ise, hem hastaneye karşı hem hekime karşı ortak sorumluluk hükümlerince dava açılabilir. Doktorun mesleki sorumluluk sigortası bulunmaktaysa, sigortaya karşı da dava açılabilir.
Kamu hastanelerinde yaşanan tıbbi hatalarda Sağlık Bakanlığı’na ve tıp fakültelerinin bağlı olduğu üniversite yönetimine karşı idari yargıda dava açılabilir.
Özel hastanelerden devletin sorumluluğu nedir?
Anayasa ve mevzuat gereği özel hastaneler Sağlık Bakanlığı denetimindedir. Devlet, özel hastanelerin belirli bir standartta olmasını denetlemek ve sağlık hizmetinin kalitesini sağlamalıdır.
Özel hastanenin ameliyathane, yoğun bakım ünitesinin yetersizliği, hijyen ve standartların sağlanamaması nedeniyle devletin doğacak zarardan sorumlu olduğu kabul edilebilir. Adli yargıda açılan dava ile birlikte yeterli denetimin yapılmaması nedeniyle idari yargıda da dava açılması mümkündür.
Dava zamanaşımı süreleri nedir?
Devlet hastanesinde çalışan hekime karşı açılacak dava vekalet akdi hükümleri uygulanacağından 5 yıllık zamanaşımı süresi vardır. Ancak eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde uzamış ceza zamanaşımı uygulanacaktır. Yaralanmalarda 8 yıl ölümlerde 15 yıl zamanaşımı TCK 66 gereği uygulanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, idari yargıda uzamış ceza zamanaşımı olmadığıdır. Eğer hekimin suç teşkil eden şahsi kusuru varsa vekalet akti hükümlerince 5 yıl ve uzamış ceza zamanaşımı süreleri içerisinde (8ve 15 yıl) hekimin şahsına karşı dava açılabilir.
Özel hastanelere karşı açılacak davalarda hasta kabul sözleşmesi ve yardımcı kişilerden sorumluluk (TBK116) hükümleri gereğince 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır.
Tıbbi kötü uygulamaya ilişkin mali sorumluluk sigortası yapan sigorta şirketine karşı açılacak davalar Türk Ticaret Kanunu 1482 gereği 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Zamanaşımına ilişkin detaylı bilgi için tıklayın.
Sonuç ve kanaat
Malpraktis davaları vatandaş nezdinde bir kazanç kapısı olarak görülmekte, hekimin kusuru olmasa dahi kusuru varmış gibi anlatılmakta, hekimler soruşturma ve tazminat davaları stresi ile defansif hamleler yapmaktadır.
Aldığı eğitimin ve hastane imkanlarının elverdiği ölçüde elinden gelen tedaviyi yapan hekimlerin aksine ağır kusurlu şekilde hastayla ilgilenmeyerek, gerekli tetkikleri yapmayarak insanların ölümüne ve sakat kalmasına yol açan hekimlerin de olduğu bilinmektedir. Hekimin kusuru dahilinde ceza sorumluluğu zaten bulunmaktadır ancak defansif yaklaşımın, önüne geçilmesinde önemli bir adım maddi külfeti doktorun üzerinden almak olacaktır.
Kişinin maruz kalacağı her tür tıbbi müdahalenin hasta tarafından primleri ödenerek sigortalanması, hastanın risk gerçekleşmesi halinde kendi sigortasından zararlarını gidermesi doktrinde tartışılmaktadır. Ağır kusur halleri hariç olmak üzere doktora rücu edilmeyecek, hastanın yaptıracağı komplikasyon, malpraktis sigortası doktorların üzerinde olan maddi külfeti alacaktır.
EMSAL KARARLAR :
YARGITAY 12. Ceza Dairesi
ESAS: 2014/1600
KARAR: 2014/25955
Taksirle öldürme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan tarafından
temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Ölen M.. D.. 1935 doğumlu olup 3 yıldır İzmir’de bulunan Sevgi diyaliz
merkezinde haftanın 3 günü diyaliz makinesine bağlandığı, … Diyaliz Merkezi
tarafından düzenlenen tatil programı kapsamında 15 günlüğüne eşi ile birlikte
Fethiye … diyaliz merkezine gittiği, 03.07.2009 tarihinde diyaliz makinasına
bağlanacağı sırada yere düştüğü, bunun üzerine Fethiye Devlet Hastanesine
götürülerek tedavisinin yaptırıldığı, 08.07.2009 tarihinde karın ağrısı
şikayetinin başladığı, aynı gün … Diyaliz Merkezinde diyalize girip çıktıktan
sonra karın ağrısı şikayetiyle diyaliz merkezinde görevli doktor olan sanık
tarafından muayene edildiği, görevli doktora karın ağrısının çok şiddetli
olduğunu, belki de apandistinin patlamış olabileceğini söylemesine rağmen sanık
tarafından ciddiye alınmayarak şikayetin gaz sıkışması ve üşütme kaynaklı
olabileceğinin söylenip ölene bir takım ilaçlar yazıldığı, ölenin bu ilaçları
temin ederek kullanmaya başladığı, ilaçların kullanılmasına rağmen 09.07.2009
tarihinde odasından çıkamadığı, 10.07.2009 tarihinde tekrar diyaliz makinasına
bağlanıp odaya geri döndüğü, 10.07.2009 günü akşam üzeri Fethiye Devlet
Hastanesine götürüldüğü, burada kendisini muayene eden doktorun diyaliz
merkezinden ayrılmasında bir sakınca görmediğini söylemesi üzerine eşi ile
11.07.2009 tarihinde Fethiye’den ayrılarak İzmir’e evine gittiği, karın
ağrısının birkaç gün daha geçmemesi üzerine 13.07.2009 tarihinde İzmir’de
bulunan … Diyaliz Merkezinde diyalize girdikten sonra oradaki görevli
doktorların kendisini Alsancak Devlet Hastanesine sevk ettikleri, buradaki
doktorların ölenin durumunun ağır olması nedeniyle Üniversite Hastanesine sevk
ettikleri, Üniversite Hastanesinde 14.07.2009 tarihinde ameliyata alındığı,
ameliyatı yapan doktorların apandisitinin yaklaşık 1 hafta önce patlamış
olduğunu tespit ettikleri, yoğun bakımda yatan Mehmet Şener’in 17.07.2009
tarihinde yaşamını yitirdiği somut olayda, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
02.03.2011 tarihli raporunda, 08/07/2009 günü Fethiye … Dializ Merkezi’nde
muayene eden hekimin karın ağrısının ayırıcı tanısı için gerekli laboratuar ve
radyolojik tetkikleri yaptırmadan “üriner enf. şüphesi ile Cipro tb,
Piyeloseptyl cap., Spasmomen tb.” reçete etmesi ve son dönem böbrek
yetmezliğindeki hastaya Pyeloseptyl başlamasının eksiklik olduğunun
belirtilmesi, yine Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 18.07.2012 tarihli 2.
raporunda ise, sanığın hastayı en son 10.07.2009 tarihinde gördüğü, kişinin
13/07/2009 günü İzmir’de rutin dializ işlemi esnasında karın ağrısı şikayetiyle
sevk edildiği hastanede yapılan tetkiklerinde perfore apandisit + akut batın
tanısıyla 14.07.2009 günü ameliyat edildiği, ameliyatta herhangi patolojik
inceleme için örnek alınmadığı ve ölüm sonrası otopsi yapılarak batın içindeki
perforasyon bölgesinden örnek alınarak perforasyon zamanı açısından
histopatolojik inceleme yapılmamış olduğundan kişinin 8-10/07/2009 tarihlerinde
akut apandisit ve akut batın tablosunun olup olmadığı bilinmediğinden sanığın
yaptığı eksikliğin ölüm olayında etkisinin olup olmadığının bilenemediğinin
belirtilmesi dikkate alınarak, sanığın eyleminin görevi ihmal kapsamında
değerlendirilerek bu suçla ilgili hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde
zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle
yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen
uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki
isteme uygun olarak BOZULMASINA, 17/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
3. Hukuk Dairesi 2016/23372 E. , 2019/12469 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, davacı …’ın davalı şirketin işletmekte olduğu hastanede fıtık ameliyatı olduğunu, ancak yapılan hatalı tıbbi uygulama sonucunda sol ayağında düşük ayak durumu oluştuğunu, tedaviden önce aydınlatılmadıklarını ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacı …’ın iş gücü kaybı neden ile 1.000,00 TL maddi tazminat ve 50.000,00 TL manevi tazminat, davacılar … ve … için ayrı ayrı 25.000,00’er TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminat ile HMK’nun 107. maddesine göre belirlenecek maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, davacı …’a davalının işlettiği hastanede uygulanan hatalı tıbbi uygulama sonucu sol ayağında düşük ayak durumu geliştiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminata ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.
Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutularak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolu seçmek gerekir. Gerçekten de hasta mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510.md (BK 394. md) hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “… alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt yapılacak işleme rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği’nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını, hastanın … durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir.
Somut olayda, dosyaya kazandırılan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’nun 02.12.2015 tarihli raporunda “ Dava konusu olayda kişiye glüteal bölgeden intramüsküler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, enjeksiyonu uygulayan … personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, rapora karşı, hastanın rızası hususuna değinilmediği gerekçesi ile itiraz etmiş; mahkemece rapor doğrultusunda enjeksiyonun neden olduğu hasarın önceden öngörülebilecek bir komplikasyon olmaması nedeniyle, bu hususta … personeli tarafından hastanın aydınlatılmasının beklenemeyeceği, “aydınlatılmış onam” yükümlülüğünün ihlali ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bir zararın söz konusu olmadığı, böylece somut olayda hukuka aykırı bir durum gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki; ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı gibi hastanın komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir. Mahkemece, davacıların yapılan enjektör öncesi, enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonları konusunda bilgilendirildiğine ve davacıların bu işleme rıza gösterdiğine dair aydınlatılmış rızanın alındığına ilişkin aydınlatılmış onam düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılarak, aydınlatılmış onamın alındığına dair ispat külfetinin davalı üzerinde olduğu da gözetilerek, hasıl olacak sonucu göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.