Limited Şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi halinde yapılacaklar.
Sermaye koyma borcu yerine getirilmezse ne olur ?
6102 sayılı TTK 128 maddesi para, taşınır, taşınmaz, kişisel emek hatta ticari itibarın dahi ticari şirkete sermaye olarak konulabileceğini belirtmektedir.
Limited şirketlerde sermaye koyma borcu ise TTK 581’de düzenlenmiş hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacakların sermaye olamayacağı belirtilmiştir.
Şirket sözleşmesi ile şirkete konulması taahhüt edilen sermaye ödenmezse, taahhüt eden ortak şirkete karşı borçlu, şirket ise alacaklı olacaktır. Bu halde şirketin paydaşa karşı yaptırım gücü bulunmaktadır.
Şirket, mütemerrit ortağa karşı, ödenmeyen pay değeri için icra takibi yapabilir, alacak davası açabilir.
Vadesinde ödenmeyen sermaye nedeniyle şirket zarar uğramış, sözleşme yapamamış, fırsatları kaçırmış, faaliyette duraklama yaşamış ise bu zararlara ilişkin önceden ihtar yollamak şartıyla tazminat davası açılabilir.
Tazminat davası yanında şirketin tescil tarihinden itibaren hesaplanarak taahhüdünü yerine getirmeyen ortaktan temerrüt faizi talep edilebilr.
Şirket sözleşmesinde cezai şart kararlaştırılmış ise mütemerrit ortaktan cezai şart talep edilebilir.
Şirket sözleşmesinde, ortaklıktan çıkarılma sebebi olarak taahhüt edilen sermayenin ödenmemesi yazılmamış dahi olsa, sermaye ödeme ortağın borcu olduğundan yükümlülüğünü yerine getirmeyen ortağa karşı haklı nedeni ile ortaklıktan çıkarma konulu genel kurul kararı alınıp, çıkarma davası açılabilir.
Sermaye koyma borcunu ödemeyen ortak taahhüt ettiği sermaye oranında üçüncü kişilere karşı şahsen sorumludur. Limited şirket alacaklıları, İİK 89/1 müzekkeresi ile borcunu yerine getirmeyen ortağa karşı icra takibine girişebilir.
Sermaye koyma borcu, ortaklık ilişkisi devam ettiği sürece muacceldir ve zamanaşımına uğramaz.
İLGİLİ MEVZUAT:

MADDE 127–(1) Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak;
a) Para, alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar,
b) Fikrî mülkiyet hakları,
c) Taşınırlar ve her çeşit taşınmaz,
d) Taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları,
e) Kişisel emek,
f) Ticari itibar,
g) Ticari işletmeler,
h) Haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler,
i) Maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar,
j) Devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer,
konabilir.
(2) Kanunun 307 nci maddesinin ikinci, 342 nci maddesinin birinci ve 581 inci maddesinin birinci fıkra hükümleri saklıdır.
MADDE 128–(1) Her ortak, usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludur.
(2)Şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede bilirkişi tarafından belirlenen değerleriyle yer alan taşınmazlar tapuya şerh verildiği, fikrî mülkiyet hakları ile diğer değerler, varsa özel sicillerine, bu hüküm uyarınca kaydedildikleri ve taşınırlar güvenilir bir kişiye tevdi edildikleri takdirde ayni sermaye kabul olunur. Özel sicile yapılan kayıt iyiniyeti kaldırır.
(3)Sermaye olarak taşınmaz mülkiyeti veya taşınmaz üzerinde var olan veya kurulacak olan ayni bir hakkın konulması borcunu içeren şirket sözleşmesi hükümleri, resmî şekil aranmaksızın geçerlidir.
(4)Paradan başka ekonomik bir değer veya bir taşınırın sermaye olarak konulmasının borçlanılması hâlinde şirket, tüzel kişilik kazandığı andan itibaren bunlar üzerinde malik sıfatıyla doğrudan tasarruf edebilir.
(5)Taşınmaz mülkiyetinin veya diğer ayni bir hakkın sermaye olarak konulması hâlinde, şirketin bunlar üzerinde tasarruf edebilmesi için tapu siciline tescil gereklidir.
(6)Mülkiyet ve diğer ayni hakların tapu siciline tescili istemi ile diğer sicillere yapılacak tescillerle ilgili bildirimler, ticaret sicili müdürü tarafından, ilgili sicile resen ve hemen yapılır. Şirketin tek taraflı istemde bulunabilme hakkı saklıdır.
(7)Şirket, her ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmesini isteyebileceği ve dava edebileceği gibi, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın tazminini de isteyebilir. Tazminat istemi için ihtar şarttır. Şahıs şirketlerinde bu davayı ortaklar da açabilir.
(8)Ortaklarca, sermaye olarak konulması taahhüt edilen hakların korunması için, kurucular tarafından ortaklar aleyhine ihtiyati tedbir istenebilir. Tedbir üzerine açılacak davalar için, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülen süre ancak şirketin tescil ve ilanı tarihinden itibaren işlemeye başlar.
2. Temerrüt faizi
MADDE 129–(1) Zamanında ifa edilmeyen sermaye para ise, 128 inci madde gereğince tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, aksine şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede hüküm yoksa, şirketin tescili anından itibaren temerrüt faizi de ödenir.
3. Sorumlu olma
MADDE 130–(1) Sermaye olarak şirkete alacaklarını devretmiş olan bir ortak, alacaklar şirketçe tahsil edilmiş olmadıkça sermaye koyma borcundan kurtulmaz.
(2)Alacak, vadesi gelmemiş ise aksi kararlaştırılmış olmadıkça, vade gününden, muaccel ise şirket sözleşmesi veya esas sözleşme tarihinden itibaren bir ay içinde şirketçe tahsil edilmelidir.
(3)Her ne sebeple olursa olsun, bu süre içinde tahsil edilemediği takdirde, gecikmeden dolayı şirketin tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, ortak, sürenin bitiminden itibaren geçecek günlerin temerrüt faizini de öder.
(4)Alacak kısmen tahsil edilmişse, yukarıdaki hükümler tahsil edilmemiş olan kısım hakkında geçerlidir.
4. Karineler
MADDE 131–(1) Sermaye olarak konulan ayınlara, bilirkişi tarafından biçilecek değerler, ilgililerce kabul edilmiş sayılır.
(2)Şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, sermaye olarak konan ayınların mülkiyeti şirkete ait ve haklar şirkete devredilmiş olur.
(3)Hizmet karşılığı olarak verilecek ücretin kısmen veya tamamen kâra iştirak suretiyle ifası kararlaştırıldığı takdirde bu kayıt çalışanlara ortak sıfatını vermez.
MADDE 132–(1)Kanunlarda aksine hüküm yoksa, şirket sözleşmesiyle ortakların, koydukları sermayeler için faiz ve şirketteki hizmetleri sebebiyle kendilerine ücret verilmesi kabul olunabilir.
1. Nakdî sermaye
MADDE 344–(1) Nakden taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az yüzde yirmibeşi tescilden önce, gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmidört ay içinde ödenir. Payların çıkarma primlerinin tamamı tescilden önce ödenir.
(2) Sermaye Piyasası Kanununun pay bedellerinin ödenmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.
II – Paysahiplerinin şirkete borçlanma yasağı
Madde 358 – (1) Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz. [*]
A) Suçlar ve cezalar (Değişik: 26/6/2012-6335/30 md.) [1]
MADDE 562–(1) Bu Kanunun;
a) 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci veya üçüncü cümlesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyenler,
b) 64 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca belgelerin kopyasını sağlamayanlar,
c) 64 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca gerekli onayları yaptırmayanlar,
d) 65 inci maddesine uygun olarak defterlerini tutmayanlar,
e) 66 ncı maddesindeki usule aykırı olarak envanter çıkaranlar,
f) 86 ncı maddesine göre belgeleri ibraz etmeyenler,
dörtbin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır.
(2) 88 inci maddeye aykırı hareket edenler dörtbin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır.
(3) 199 uncu maddenin birinci ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler ikiyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
(4) Bu Kanun hükümlerine göre tutulmakla veya muhafaza edilmekle yükümlü olunan defter, kayıt ve belgeler ile bunlara ilişkin bilgileri, denetime tabi tutulan gerçek veya tüzel kişiye ait olup olmadığına bakılmaksızın, 210 uncu maddenin birinci fıkrasına göre denetime yetkili olanlarca istenmesine rağmen vermeyenler veya eksik verenler ya da bu denetim elemanlarının görevlerini yapmalarını engelleyenler, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
(5) Bu Kanunun;
a) (Mülga:
15/7/2016-6728/73 md.) 349 uncu maddesine
aykırı beyanda bulunan kurucular,
b) 358 inci maddesine aykırı olarak pay sahiplerine borç verenler,
c) 395 inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci veya ikinci cümlesi hükümlerini ihlal edenler,
üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
(6) Ticari defterlerin mevcut olmaması veya hiçbir kayıt içermemesi yahut bu Kanuna uygun saklanmaması hâllerinde, sorumlular üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
(7) 527 nci maddeye aykırı hareket edenler, Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesi hükümlerine göre cezalandırılır.
(8) 549 uncu maddede belirtilen belgeleri sahte olarak düzenleyenler ile ticari defterlere kasıtlı olarak gerçeğe aykırı kayıt yapanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(9) 550 nci maddeye aykırı hareket edenler üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.
(10) 551 inci maddeye aykırı hareket edenler doksan günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
(11) 552 nci maddeye aykırı hareket edenler altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(12) 1524 üncü maddede öngörülen internet sitesini oluşturmayan şirketlerin yönetim organı üyeleri, yüz günden üçyüz güne kadar adli para cezasıyla ve aynı madde uyarınca internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayan bu fıkrada sayılan failler yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.
(13) Bu Kanun kapsamındaki idari para cezaları, aksine hüküm bulunmayan hâllerde, mahallin en büyük mülki amiri tarafından verilir.
(14) Bu Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi hâlinde, ilgili gerçek veya tüzel kişiye bir idari para cezası verilir ve ilgili hükme göre verilecek ceza iki kat artırılır. Ancak, bu kabahatin işlenmesi suretiyle bir menfaat temin edilmesi veya zarara sebebiyet verilmesi hâlinde verilecek idari para cezasının miktarı bu menfaat veya zararın üç katından az olamaz.
II – Ayni sermaye
MADDE 581– (1) Üzerlerinde sınırlı ayni bir hak, haciz veya tedbir bulunmayan; nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikrî mülkiyet hakları ile sanal ortamlar ve adlar da dâhil, malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olamaz.
(2) 127 nci madde hükmü saklıdır.
EMSAL KARARLAR:

T.C YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 5159
Karar: 2016 / 2674
Karar Tarihi: 10.03.2016
ÖZET: Davacı şirketin sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen davalı ile ilgili olarak ıskat yolunu tercih etmeyerek davalıdan taahhüt ettiği sermayeyi ödemesini istediği, gönderilen ihtarname içeriklerinden davacının, davalının şirket payından mahrum bırakıldığı şeklinde bir iradesinin varlığından söz edilemeyeceği, davalının halen davacı şirketin ortağı olduğu, davalının katıldığı ve oy birliği ile alınan sermaye artırım kararı ve buna dayalı sermaye koyma taahhüdüne ve ödeme konusunda kendisine gönderilen ihtarnamelere rağmen taahhüt ettiği miktarı ödemediği gerekçesiyle davanın kabulü ile 105.000,00 TL’nin 21/06/2009 tarihinden itibaren, 315.000,00 TL’nin 20/03/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verildiğinden hükmün onanması gerekmiştir.
(6100
S. K. m. 266)
Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada ….Asliye Ticaret
Mahkemesince verilen 30.01.2015 tarih ve 2013/456-2015/37 sayılı kararın
duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma
için belirlenen 08.03.2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp
hazır bulunan davalı vekili Av. … … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin
yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye
bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine
dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler
okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, …. 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27.12.2012 tarih 2011/608
Esas 2012/334 Karar sayılı ilamı ile müvekkilinin iflasına karar verildiğini ve
tasfiye işlemlerinin …. İflas Müdürlüğü’nün 2012/42 dosyası üzerinden
yürütüldüğünü, davalının müvekkili şirketin ortağı olup sermaye artırımından
kaynaklanan borcunu ödemediğini, davalının hazır bulunduğu 17/03/2009 tarihli
olağanüstü genel kurul toplantısında sermaye artırımı
yapıldığını, bu toplantıda şirketin sermayesinin 3.000.000,00 TL
daha artırılmasına karar verildiğini, davalının taahhüdünün
420.000,00 TL olduğunu, toplantıda sermaye artırımının tamamının
nakit olacağı, artırılan miktarın 1/4’ü olan 105.000,00 TL’nin tescilden
itibaren üç ay içinde ve kalan miktarın yönetim kurulunun alacağı karar
dairesinde en geç üç yıl içinde ödeneceğinin kabul edildiğini, genel kurul
toplantısının 20/03/2009 tarihinde sicile tescil edildiğini, 105.000,00 TL’nin
21/06/2009 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediğini, müvekkilinin
420.000,00 TL’nin ödenmesi hususunda yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını,
yönetim kurulunun 12/01/2012 tarihli kararı ile davalıdan borcunun ödemesinin
istenmesine karar verildiğini, 420.000,00 TL sermaye borcunun
105.000,00 TL’sinin 21/06/2009 tarihinden itibaren, 315.000,00 TL’sinin
17/03/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı şirketin gönderdiği 11.01.2011 ve 31.05.2011 tarihli
ihtarlar incelendiğinde davacı şirketin tercihini ıskattan yana kullandığının
görüleceğini, müvekkilinin de ıskat yaptırımına razı olarak sermaye artırımına
katılım hakkının diğer hissedarlara rüçhan hakkı kullanımı yolu ile veya üçüncü
kişilere kullandırılmasını kabul ettiğini savunarak, davanın reddini
istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı
şirketin sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen davalı
ile ilgili olarak ıskat yolunu tercih etmeyerek davalıdan taahhüt ettiği sermayeyi
ödemesini istediği, gönderilen ihtarname içeriklerinden davacının, davalının
şirket payından mahrum bırakıldığı şeklinde bir iradesinin varlığından söz
edilemeyeceği, davalının halen davacı şirketin ortağı olduğu, davalının
katıldığı ve oy birliği ile alınan sermaye artırım kararı ve
buna dayalı sermaye koyma taahhüdüne ve ödeme
konusunda kendisine gönderilen ihtarnamelere rağmen taahhüt ettiği miktarı
ödemediği gerekçesiyle davanın kabulü ile 105.000,00 TL’nin 21/06/2009
tarihinden itibaren, 315.000,00 TL’nin 20/03/2012 tarihinden itibaren reeskont
faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan
delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön
bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz
itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda
yazılı bakiye 21.517,20 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına,
10.03.2016 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)
11. Hukuk Dairesi 2019/206 E. , 2019/7046 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE
ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Denizli Asliye Ticaret Mahkemesince verilen
11/10/2017 tarih ve 2016/1081 E.- 2017/918 K. sayılı kararın davalı vekili
tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne dair
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 24/09/2018 tarih
ve 2018/89 E.- 2018/1406 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı
vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen
rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma
tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin hissedarı olduğunu, davalı şirketin
03.08.2015 tarihli genel kurul toplantısında sermayesinin 1.000.000,00 TL’den
2.000.000,00 TL’ye arttırılmasına karar verilerek kararın Ticaret Sicil
Gazetesinde ilan edildiğini, davalı şirketin tarafından 01.06.2016 tarihinde
genel kurul yapılması çağrısında bulunduğunu, müvekkilinin, temsilcisi
vasıtasıyla genel kurul toplantısına katıldığını, 01.06.2016 tarihli genel
kurulda gündemde olmayan sermaye artışına ilişkin olarak kalan bedelin 2016
yılının 30 Haziran, 30 Ağustos ve 30 Ekim tarihlerinde ödenmesine karar
verildiğini, anılan kararın müvekkiline karşı kötü niyetle ve art niyetle
alındığını, müvekkilinin diğer ortaklara yasanın kendisine tanıdığı haktan
yararlanmak istediğini açıkça ifade etmesine rağmen onun yokluğunda ödemenin
dar bir zaman dilimine sıkıştırılmak suretiyle ödeme yapılmasına ilişkin karar
alınmasının müvekkilini zor durumda bırakmak gayesini taşıdığını, TTK’nın 344.
maddesi 24 ay zaman dilimi tanımış iken ödemeyi 5 aya sığdırmanın müvekkili
için ödeme sıkıntısı yaratarak ortaklıktan çıkarmak için sebep oluşturma
amacına yönelik olduğunu, davacının kendisine tanınan haktan vazgeçtiğine
yönelik icazetin ya da feragatinin bulunmadığını, karara açıkça muhalefet
ettiğini ancak şerh yazısının tutanağa işlenmediğini ileri sürerek davalı
şirketin 01.06.2016 tarihli genel kurul kararının sermaye artışına ilişkin
olarak ödeme takviminin düzenlendiği 3 numaralı maddesinin iptaline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davacının muhalefet şerhini tutanağa yazdırmadığını, davanın
dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, şirketin mali müşaviri tarafından
hazırlanan 2015 yılı sonu 31.03.2016 tarihli ara bilanço ile şirketin borca
batık olduğu tespit edilip davacının temsilcisi mali müşavir …’a
bildirildiğini, davacının keyfi olarak sermaye borcunu ödemek istemediğini,
davaya konu genel kurula katılan davacı temsilcisinin karara muhalif olduğunu,
ancak muhalefet şerhini yazmadığını, yalnız olumsuz oy kullanmakla yetineceğini
bildirdiğini, 6102 sayılı TTK’nın
376. maddesi kapsamında şirketin borca batıklığı nedeniyle gerek iktifa
kararının alınması, gerekse sermaye artış kararı nedeniyle mali durumun
iyileştirmesi zorunluluğunun genel kurula önerildiğini, bu önerinin %80,62 oy
çokluğu ile kabul edildiğini, dava konusu genel kurul kararının aynı zamanda
sermayenin tamamlanmasına yönelik zorunluluğun gereği olduğunu, aksi halde
şirketin yasa gereği sona ereceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya
kapsamına göre; davalı tarafın 11.10.2017 tarihli duruşmada davacının taahhüt
ettiği sermaye borcunun kalanını ödediğini bildirerek 07.08.2017 tarihli ödeme
dekontunu ibraz ettiği, dava konusu genel kurul kararının iptal edilmesinde
hukuki yararının kalmadığı, sermaye artırımına ilişkin kararların ve taahhüt
edilen sermayenin ödeme sürelerinin şirketin kuruluşundaki hükümlere tabi
olduğu, TTK 585
yollaması ile TTK 344.
maddesi gereğince esas sermayenin artırılmasına ilişkin taahhütlerin yasaya
uygun olarak en az %25’inin sermaye artırımının tescilinden önce, gerisinin de
tescili izleyen 24 ay içinde ödenmesi gerektiği, yasaya aykırı olarak alınan
kararların geçersiz olduğu, dava konusu sermaye artırımına ilişkin kararın
11.08.2015 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, genel kurul kararına
göre son taksidin 30.10.2016 tarihinde ödeneceğinin kararlaştırıldığı, genel
kurul kararlarının yasaya aykırı olamayacağı gerekçesiyle dava hakkında karar
verilmesine yer olmadığında, haklılık durumuna göre davacı yararına yargılama
giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davalı vekilinin
istinaf başvurusunun, dava konusu kararın ortaklardan davacının vekilinin
muhalefeti ile %80,62 oranında oy çokluğu ile kabulüne karar verildiği,
toplantı tutanağında davacı temsilcisinin muhalefet şerhinin yazılı olmadığı,
davacının muhalefet şerhi içeren yazının toplantı tutanağına işlenmediğine dair
iddiasını ispata yarar delilin bulunmadığı, davalı tanığının anlatımı dikkate
alınarak böyle bir engellemenin bulunmadığı, bu nedenle dava konusu genel kurul
kararının iptalinin istenemeyeceği, dava şartının bulunmadığından dava açıldığı
tarihteki haklılık durumuna göre davacının yargılama giderleri ve vekalet
ücretinden sorumlu olduğu gerekçesiyle kabulüne, ilk derece mahkemesince
verilen kararın kaldırılarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu
üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme
sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya
kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk
kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin
uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve temyiz edenin sıfatına
göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar
vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi
ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca
ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının
Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz
ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 11/11/2019 tarihinde kesin
olarak oybirliğiyle karar verildi.